işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çalışan Anne Mutluluğu Hedeflemeli!

Son yıllarda iş hayatında daha sık yer alan kadınların yaşadığı rol çatışmaları da günlük hayatı biraz daha meşakkatli hale getiriyor. Eş, ev hanımı ve anne rollerini de iş hayatıyla birlikte sürdüren kadınlar hayatlarında zaman zaman aksaklıklar ve sorunlar yaşayabiliyorlar. 

Roller arasında sıkışıp kalan kadınlar, hangi role öncelik vereceği konusunda ise çoğu zaman bir karmaşa yaşıyor. Bu süreçte ise kadını duygusal anlamda en fazla annelik rolü yıpratıyor. Üsküdar Üniversitsi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, roller arasında çatışma yaşayan annelere önemli önerilerde bulundu.

Çalışan kadın rolünün yanında iyi bir de anne olabilme gayretinde olan kadınlar, çocuklarının yanında olamadıkları için çoğu zaman suçluluk duygusu yaşasa da sahip oldukları rollerin sorumluluklarını yerine getirebilmek adına yoğun çaba harcarlar. Bu tempo birçok kadının şikâyetçi olduğu durumdur aslında. Her biri pek çok rol arasında sıkışıp kalmaktan dert yakınır. Yoğun tempo arasında çocuklarını ihmal ettiklerini düşünen anneler çocuklarının her istediğini yaparken bazen de geri kalan tüm vakitlerini onlara ayırdıklarını görebiliriz. Hele eş sorunları ve annenin işiyle ilgili sorunları da var ise sorun daha da işin içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.

Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, doğumun ardından izin süresi biten annenin bir takım kaygılar yaşadığını, bazı sorulara ise cevaplar aradığını vurguluyor. Sayım bu konuların başında ise "Çocuğumdan nasıl ayrılırım, o bensiz ne yapar, başkası ona benim gibi bakabilir mi, ben yanında olmayacağım için çocuğum çok etkilenir mi?" gibi endişeler geldiğini belirtiyor.

Kadının bu endişeyle işe başladığının altını çizen Sayım, asıl önemli olanın annenin olaylara yaklaşımı ve çocukla kurduğu ilişki şeklinde olduğunu kaydediyor. Sayım'a göre eğer anne çocuğuna karşı çok korumacı, kaygılı bir anne ise çocuk da bu kaygıyı alıyor. Eğer anne sakin kalabiliyor ve işe dönme sürelerini kademeli olarak artırabiliyorsa ideali bu oluyor.

Çocuğun ancak bu durumda kendini güvende hissedebileceğinin altını çizen Sayım, ayrılma kaygısı olan çocuklarda anneden ayrılamama, anne giderken ağlama, sonrasında agresivite, uyum güçlükleri gibi birtakım sorunların görülebileceğini ifade ediyor. Sayım bu sorunların tamamen anne-çocuk ilişkisinden kaynaklandığını da söylüyor.

Çocuğun anneye güvenli bağlanmasının önemine dikkat çeken Uzm. Psk. Aynur Sayım ilk 3 yaşın önemini vurguluyor.

Birliktelikte nicelik değil nitelik önemli
"İlk 3 yaş anneye güvenli bağlanma açısından kritik dönemdir. Sağlıklı anne-çocuk ilişkisi sürekli birlikte olmak demek değil, birlikte oldukları zaman dilimlerindeki sağlıklı ilişki demektir. Ve çocuğu değişimlere yavaş yavaş adapte etmektir. Yani anne, çocuğu 6 aylıkken işe dönecekse bakım verecek kişiye bir bağlanma oluşması için daha erken dönemde aynı ortamda bulunmalıdır. Ve kendi stres yönetimini başarabiliyor olması gereklidir. Bu dönemde annede depresyon gelişebilmektedir. Bu konuda bir uzman yardımı almak anneyi rahatlatacaktır."

Çalışma zamanı gelmeden annenin çocuğundan kısa sürelerde ayrılmalarda bulunması gerektiğinin altını çizen Sayım, bu ayrılmaların anneanne, babaanneye bırakmalar şeklinde olabileceğini kaydediyor.

Çocuk çok küçükse bu şekilde alıştırılmanın doğru olacağını vurgulayan Sayım, büyük çocuklarda ise sözlü sözlerle durumu anlatmanın yeterli olacağını belirtiyor. Bu noktaya kadar sürecin sağlıklı işlemesiyle sorunların yaşanmayacağını ifade eden Sayım, eğer sorun çıkıyorsa bunun nedeninin hatalı tutumlar olduğunu dile getiriyor.

Anne kadar babanın da bu süreçte önemli olduğunu belirten Sayım;
"Olumlu ve gerçekçi düşünerek 'Önemli olan benim çocuğuma doğru davranmam. İyi bir anne olmam hep çocuğumun yanında olmam değil, ona karşı davranışlarıma bağlı' düşüncesini benimseyerek, anne bu süreci yönetebilir. Anne bu konuda zorlanıyorsa yardım istemeli ve yardım almalıdır."

Bu süreçte anne kaygılı mı ya da anne her şeye yetişme çabasının içinde gerçekten çocuğu duygusal olarak ihmal ediyor mu? Bunların araştırıp çözümlenmesi gerektiğini kaydeden Sayım çocuklarla kurulacak en iyi iletişim dilinin ise onlarla geçirilen süre ve bu sürede birlikte yapılan aktiviteler olduğunu hatırlatıyor.

Sayım, çocuk sahibi olmadan önce eşlerin kurdukları aile içindeki rolleri, birbirleriyle olan ilişkilerini gözden geçirmeleri ve şu soruları kendilerine sormaları gerektiğini vurguluyor.

 Aile bireyleri özgüven ve bağımsızlık duygusu olan kişiler mi?
 Kendi aralarında yaşanan problemleri çözme becerisini oluşturabildiler mi?
 Dışarıdan gelen olumsuz etkilerden sıyrılıp aile bütünlüklerini koruyabiliyorlar mı?
 Eşler arasında birbirlerinin gelişmesini destekleyen sevgi dolu bir ilişki var mı?
 Sorumluluk alma duygusuna sahipler mi?
 Doğru iletişim dilini kullanıyorlar mı?
 Birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar mı?
 Aileye yeni katılacak çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya hazırlar mı?
 Eşler birbirlerine değer veriyorlar mı?
 Ebeveynlik becerilerine sahipler mi?

0 yorum

Bebeklerde İshal Nasıl Geçer

Özellikle de yeni doğan bebeklerde ishal bağırsak alışkanlıklarının yeni yeni oturmasına bağlı olarak çok sık görülmektedir. Bebeklerde ishal annelerin büyük bir panik yaşamasına neden olurken bebekte kilo kaybına neden olmadığı sürece ilaç takviyesine gerek olmadan alınacak basit önlemler ile tedavi edilmektedir. Anne sütü emen bebeklerde ishal başlaması durumunda alınabilecek tek önlem bebeğin daha sık emzirilmesidir.

İshal bazen mikrop kaynaklı olarak ortaya çıkabilir ve bu gibi durumlarda mutlaka ilaçla tedavi edilmesi gerekir. Bu nedenle gereken testlerin yapılmasını sağlamak amacı ile ishal vakasının yaşanması halinde bebeğinizin kontrollerini takip eden doktorunuzu konu hakkında bilgilendirmeniz önemlidir. Doktorunuzun size soracağı ilk soru bebeğininiz kaç kere dışkılama yaptığı olacaktır. Bu nedenle ishal yapılan dışkı sayısını takip etmeniz gerekmektedir. Ayrıca kakada kan olup olmadığının kontrolü de gereklidir.

Kanlı ishal özellikle de bebeklerde çok tehlikeli kabul edildiği için vakit kaybedilmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvuruda bulunması zorunludur. Ek besine geçiş döneminde yenilen yiyeceklerde yaşanan değişikliklere bağlı olarak ishal çok sık görülmektedir. Yeni geçtiğiniz ek besin sonrasında bebeğinizin ishal olması halinde ya ek besinin miktarını arttırmalı ya da yeni ek besine bir kaç gün ara vermeniz gerekebilir. Bunlara ek olarak özellikle de ishal yaptığı bilinen bir meyveyi verirken o meyvenin içerisine muz gibi bağırsakları tutan bir meyveyi de karıştırmanız bebeğinizi ishalden korumak için alabileceğiniz güzel bir önlemdir. 

0 yorum

Hamilelik Diyeti

Gebelik dönemi anne adaylarının hem aldıkları kilolar nedeni ile fiziki olarak hem de hormon seviyelerinde yaşanan yoğun dalgalanmalara bağlı olarak duygusal değişimlere uğradıkları son derece hassas bir durumdur. Bu dönemde sağlıklı beslenme annelerin kendi sağlıklarını korumalarının yanı sıra bebeklerinin de sağlıkları açısından çok önemlidir. Hamilelik diyeti anne adaylarının bu önemli dönemde hem kendi bedenlerinin hem de bebeklerinin ihtiyaçlarını tam olarak karşılarken aynı zamanda fazla kilo almalarını önlemeye yöneliktir. Hamilelikte yapılan en önemli hata anne adaylarının çift canlı olarak görülmesi ve bu nedenle porsiyonlarının da hamile kaldıktan sonra iki katına çıkarılmasıdır. Ancak anne adaylarının çok yemek yemeleri değil sağlıklı ve dengeli beslenmeleri gerekmektedir.
Hamilelik diyetleri anne adaylarının hamile kaldıkları kiloya bağlı olarak belirlenirken zaten gebelik süresince annelerin kiloları sürekli olarak takip altındadır. Anne adayının gebelik boyunca az kilo alması bebeğin düşük kilolu olarak doğması riskini ortaya çıkarırken yine anne adayının gebelik döneminde fazla kilo alması da zor doğum, gebelik şekeri ve gebelik tansiyonu gibi rahatsızlıklara neden olabilebilmektedir. Sabah anne adaylarının kahvaltıda süt ve süt ürünlerinden zengin bir şeklide beslenmeleri, ara öğün tüketmeleri, öğle yemeğinde sebze yemeği ve bol yeşil salata tüketmeleri, yine bir porsiyon meyve ya da bir kase yoğurt gibi ara öğün tüketmeleri, akşam yemeğinde ise beyaz ya da kırmızı et yemeleri yeterli olacaktır. Küçük ve sık ögün yiyen anne adayları hem mide bulantısı gibi sıkıntıları çok daha az yaşayacak hem de daha az kilo alacaklardır. Normal bir gebelik sürecinde yine normal kilolalarda hamile kalan anne adaylarının ortalma olarak 9-12 kilo almaları normal olarak kabul edilmektedir.

Bir başka hamilelik diyeti ise kadınlarnı daha kolay hamile kalmalarını sağlayan bir diyet yöntemidir. Yine gebe kalmaya hazırlanan kadınların uyguladıkları özel diyetlere bağlı olarak bebeğin cinsiyetinin belirlenebildiğine de inanılmaktadır. Protein yönünden zengin olarak beslenen kadınların erkek bebeğe hamile kalma oranlarının arttığı düşünülürken yine protein tüketmeyen kadınların da kız bebeğe hamile kalacağına inanılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar bunun bilimsel bir dayanağı olmadığını ortaya koymaktadır.
0 yorum

D Vitaminiyle Çocuk Şansınızı Arttırın

Son yıllarda kadınların evlenmek için artık eğitim ve kariyer basamaklarını tırmanmayı beklemesi ve anne olmak için sürekli olarak planların ertelenmesi ne yazık ki kadınlarda doğurganlık oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Özellikle de kadınların gebelik için otuzlu yaşları tercih etmeleri aynı zamanda çocuk sahibi olma şanslarını da belirli oranlarda düşürmeleri anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde gelişen tıbbi imkanlar çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bu amaçlarına ulaşmak amacı ile desteklerini sürdürmekte ve çeşitli önlemler ile doğurganlık oranını arttırmayı amaçlamaktadır.

Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bu sorunla mücadele eden gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda D vitamini ile doğurganlık oranı arasında ciddi bir ilişki olduğu kanıtlanmış olup düzenli olarak D vitamini alan kişilerin gebe kalma oranlarının çok daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. D vitamini eksikliği hamilelik önünde büyük bir engel olarak görülürken gebe kalmak istiyorum diyen kadınların bu nedenle ilk önce tam kan sayımı testi yaptırmaları ve bu test sonucunda demir eksikliği tespit edilirse önce bunun tedavisine yönelmeleri büyük bir önem taşımaktadır. Vücutta her şeyin fazlası zararlı olduğu için kesinlikel fazla D vitamini almamak adına bunların tümünün doktor kontrolünde yapılması ve doktorun belirttiği dozajlar daha erken sonuç alırım umudu ile asla aşılmamalıdır.

Yapılan araştırmalar gebe kalmak için çok istekli olan çiftlerin üzerlerinde oluşturdukları yoğun baskı nedeni ile gebe kalma oranlarının düştüğünü göstermektedir. Bu nedenle korumasız olarak cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl içinde sonuç alamayan çiftlerin kadın doğum uzmanına başvuruda bulunarak buna neden olabilecek bir sağlık sorunlarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Çok nadir olsa da ortada hiçbir sağlık sorunu olmamasına rağmen bebek sahibi olamayan çiftlerde bulunmaktadır. Bunun nedeni olarakta gebe kalmak için aşırı istek duyulması gösterilmektedir. Hamile kalmak için kullanılan D vitamini yine gebelik sürecinde de büyük bir önem taşımaktadır. Bebeğin anne karnında hem zeka hem de bedensel gelişiminin daha sağlıklı olabilmesi açısından anne adaylarının mutlaka düzenli D vitamini kullanımı zorunludur.
0 yorum

D Vitaminiyle Çocuk Şansınızı Arttırın

Son yıllarda kadınların evlenmek için artık eğitim ve kariyer basamaklarını tırmanmayı beklemesi ve anne olmak için sürekli olarak planların ertelenmesi ne yazık ki kadınlarda doğurganlık oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Özellikle de kadınların gebelik için otuzlu yaşları tercih etmeleri aynı zamanda çocuk sahibi olma şanslarını da belirli oranlarda düşürmeleri anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde gelişen tıbbi imkanlar çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bu amaçlarına ulaşmak amacı ile desteklerini sürdürmekte ve çeşitli önlemler ile doğurganlık oranını arttırmayı amaçlamaktadır.

Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bu sorunla mücadele eden gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda D vitamini ile doğurganlık oranı arasında ciddi bir ilişki olduğu kanıtlanmış olup düzenli olarak D vitamini alan kişilerin gebe kalma oranlarının çok daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. D vitamini eksikliği hamilelik önünde büyük bir engel olarak görülürken gebe kalmak istiyorum diyen kadınların bu nedenle ilk önce tam kan sayımı testi yaptırmaları ve bu test sonucunda demir eksikliği tespit edilirse önce bunun tedavisine yönelmeleri büyük bir önem taşımaktadır. Vücutta her şeyin fazlası zararlı olduğu için kesinlikel fazla D vitamini almamak adına bunların tümünün doktor kontrolünde yapılması ve doktorun belirttiği dozajlar daha erken sonuç alırım umudu ile asla aşılmamalıdır.

Yapılan araştırmalar gebe kalmak için çok istekli olan çiftlerin üzerlerinde oluşturdukları yoğun baskı nedeni ile gebe kalma oranlarının düştüğünü göstermektedir. Bu nedenle korumasız olarak cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl içinde sonuç alamayan çiftlerin kadın doğum uzmanına başvuruda bulunarak buna neden olabilecek bir sağlık sorunlarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Çok nadir olsa da ortada hiçbir sağlık sorunu olmamasına rağmen bebek sahibi olamayan çiftlerde bulunmaktadır. Bunun nedeni olarakta gebe kalmak için aşırı istek duyulması gösterilmektedir. Hamile kalmak için kullanılan D vitamini yine gebelik sürecinde de büyük bir önem taşımaktadır. Bebeğin anne karnında hem zeka hem de bedensel gelişiminin daha sağlıklı olabilmesi açısından anne adaylarının mutlaka düzenli D vitamini kullanımı zorunludur.
0 yorum

Cocuk Felci Hastalıgı Ve Belirtileri

Çocuk felci ya da tıptaki adıyla 'poliomelitis'  virüs yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sinir sistemine saldıran bu virüsten en çok etkilenen grup beş yaş altındaki çocuklardır. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) yaptığı açıklamaya göre bu virüse maruz kalan her 200 vaka’dan bir tanesi kalıcı felç ile sonuçlanmaktadır. Çocuk felci aşı ile %90 üzerinde bir korunma sağlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yok denecek kadar az olmakla birlikte geri kalmış ülkelerde halen görülmektedir.

ÇOCUK FELCİ NASIL BULAŞIR
Çocuk felci dışkı yoluyla yayılan bir hastalıktır ve eski zamanlarda, kanalizasyon ve su sistemlerinin bulunmadığı dönemlerde yayılması kolay olan bir hastalık olarak bilinmektedir. Nitekim o dönemlerde büyük salgınlara yol açtığı not edilmiştir. Gelişen kanalizasyon ve su sistemleriyle birlikte hastalığın yayılması ciddi derecede azalmış, çocuklara bulaşma ihtimali daha fazla olduğundan çocuk felci olarak anılmaya başlanmıştır. Hastalığın yaz ve sonbahar aylarında bulaşma olasılığı artmaktadır. Kız çocuklarda erkek çocuklara nazaran daha sık görülür.

COCUK FELCİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR
Çocuk felci çoğunlukla 40 °C’ bulan yüksek ateş, bulantılar, sırt ağrıları ve şiddetli baş ağrılarıyla başlar. Hastalığın görülmesi virüsün vücuda yerleşmesinden 7 ila 21 gün içerisinde başlar. İlk belirtiler ateş , boğaz ağrısı , kusma , baş ağrısı , aşırı yorgunluk , sırtta ağrılar ve boyunda kasılmalar şeklinde olur. Tedavide geç kalınması durumunda birkaç gün içerisinde kol ve bacaklarda felç durumu başlar. Bulaşıcı olması nedeniyle hastayı ayrı yatırmak gerekli ve önemlidir.

COCUK FELCİNİN TEDAVİSİ NASILDIR
Bu hastalığa özgü bir tedavi yöntemi yoktur. Doktorların uyguladıkları tedaviler dinlenme, baş ağrısı ve kas ağrılarına karşı ağrı kesiciler, antibiyotik kullanımı, ağrıları azaltıcı ve yürümeye yönelik fiziksel tedaviler, oluşabilecek nefes alma zorluklarına karşı alınacak tedbirler şeklindedir.

ÇOCUK FELCİNDEN NASIL KORUNURUZ
Çocuk felcinden koruyucu aşının ismi "Salk aşısı" veya "Sabin aşısı" dır. Bu aşısının ilki bebek henüz 6 aylık olmadan önce, ikinci aşı ilk aşıdan 2 ay kadar sonra, üçüncüsü aşıysa ikinci aşıdan 6 ay sonra yapılır. 5 ve 15 yaşlarında da tekrarlanır. Aşı yapılan hemen herkes hastalıktan korunur.Amerika2da 1979 yılından bu yana bildirilen bir vaka olmamıştır.
0 yorum

Anne Sütü Nasıl Arttırılır

Bebeklerin sağlıklı gelişimleri için özellikle de ilk 6 ay boyunca anne sütü ile beslenmeleri çok büyük bir önem taşımaktadır. Anne sütü içerisinde barındırdığı önemli enzimler ve etken maddeler sayesinde bebeğinizin daha sağlıklı beslenmesini sağlarken aynı zamanda onu gelecek yaşamında hastalıklardan da koruyacak sihirli bir formül olarak görülmektedir. Anne sütünün faydaları çok fazla olduğu için doktorunuz aksini söylemedikçe kesinlikle ek gıdaya geçiş için acele edilmemelidir.

Günümüzde pek çok anne sütü yeterli olduğu halde bebeklerinin doymadığını düşünerek ek gıdalara çok erken dönemlerde geçiş yapmaya başlamaktadır. Oysa ki size sütünüzün yetmediğini söyleyebilecek tek kişi doktorunuzdur. Bu nedenle kayınvalideniz, anneniz, komşunuz ya da bir arkadaşısınız çocuğunuz çok zayıf olduğunu, doymadığı için ağladığını söylerse yapmanız gereken tek şey buna kulaklarınızı tıkamanızdır. Yapılan tüm bilimsel çalışmalar sanılanın aksine şişman bebeğin sağlıklı bebek olmadığını ortaya koymaktadır. Sütün gerçekten az olduğu anneler ise anne sütünü arttıran besinler ve içeceklerden daha fazla tüketmektir.

Anne sütü nasıl arttırılır sorusunun ilk ve tartışmasız yanıtı kesinlikle annenin stresten uzaklaşması, bebeğini severek ve isteyerek emzirmesi ve asla sütüm yetmeyecek endişesi yaşamamalarıdır. Sütüm yetmiyor endişesi yaşayan ya da sütün yetmiyor diye eleştirilen annelerin sütleri ne zayık ki gerçekten azalmaktadır. Üzüntü, sıkıntı ve stres anne sütünü azaltan en önemli faktörlerdir. Daha mutlu olan anneler bebeklerini daha sağlıklı şekilde besleyebilecektir. Anne sütünü arttıran gıdalar arasında ilk sırayı marul almaktadır. Ayrıca rezene ve ısırgan otu kullanılarak yapılan bitkisel çaylarda anne sütünü arttırmakta etkilidir. Bunlara ek olarak annelerin bol bol sıvı tüketmeleri de anne sütü için önemlidir. Ayrıca kırmızı mercimek çorbasının içine mısır unu, kimyon ve yulaf unu katılması anne sütünü arttırmaktadır. Anne sütünü arttıran sebzeler arasında ise en çok bilineni maruldur. Ayrıca şalgam ve turp da anne sütünü arttırmaktadır. Ancak turp aynı zamanda gaz oluşmasına neden olduğu ve anne sütünden bebeğe de taşındığı için aşırı derecede tüketilmesi önerilmemektedir. Anne sütünü arttırmak için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta günde en az 3 litre sıvı tüketilmesi ve bunun en az 10 bardağının saf sudan oluşmasıdır.  
0 yorum

Annelerin korkulu rüyası olan Rotavirüs


Annelerin korkulu Rüyası olan Rotavirüs, yılda bir milyondan fazla çocuğun ölümünden sorumlu tutuluyor. Uzmanlar, her çocuğun 5 yaşını doldurmadan Rotavirüs geçireceğini belirtirken, "Rotavirüs, en çok kış aylarında görülen bir hastalık. Tüm dünyada her yıl milyonlarca çocuğu etkileyen bir virüs. Ağır geçirilen hastalık, yüksek ateş yapıyor. Aşırı kusma, şiddetli ishal gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Vücutta çok hızlı şekilde Su kaybına yol açtığı için, kaybedilen Sıvı takviye edilemezse ölüme yol açabiliyor" diyor Çocuk Hastalıkları Uzmanı Mesut Özel, antibiyotiğin tedavide yeri olmadığını söylüyor; anne-babalara önemli uyarı ve önerilerde bulunuyor.

 ANİ ATEŞ, ŞİDDETLİ İSHAL VE KUSMA

 Rotavirüs'ün daha çok kış hastalığı olarak bilindiğini ifade eden Dr Mesut Özel, "Rotavirüse bağlı ağır ishaller sıklıkla 3 ay-2 yaş arasındaki çocukları etkiliyor. Yaklaşık 2-4 günlük kuluçka dönemi sonrasında ani yüksek ateşe yol açıyor, aşırı kusma ve şiddetli ishal gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Rotavirüs ishallerinde diğer etkenlere ait ishallerden daha fazla Sulu ishal, bulantı, kusma, iştah kaybı, karın ağrısı görülmektedir. Rotavirüs enfeksiyonu sebebiyle hastaneye yatırılan çocukların çoğunluğunda ateş, kusma ve ishal bileşiminden oluşan bir klinik görülür. Ancak rotavirüs ishalinin tanısı konulsa bile, hastalığa yönelik özel bir tedavisi bulunmuyor. Rotavirüs tanısını doğrulamak için birkaç laboratuar yöntemi kullanılabilir. Rotavirüs ishalinin özel tanısının konulması, tedavi yaklaşımını değiştirmez. Özel bir antiviral tedavi yoktur" diye konuştu. 

ANTİBİYOTİĞE YER YOK 

 "Viral ishallerde Antibiyotik fayda etmiyor. Bir başka değişle, rotavirüs tedavisinde antibiyotiğe yer yok" diyen Özel sözlerini şöyle sürdürdü: "Aksine, antibiyotik kullanımı bağırsak florasını bozarak, ishalin uzamasına ve ağırlaşmasına yol açabiliyor. Rotavirüs ishaline karşı tek korunma yöntemi olarak aşı gösteriliyor. Rotavirüs aşısı Türkiye'de rutin aşı takvimine alınmış değil. Aileler kendi isteği doğrultusunda ilgili hekime yaptırabiliyor. Halen piyasada olan aşı 2006 yılından beri ABD ve birçok Avrupa ülkesinde güvenli bir şekilde uygulanıyor. Aşının uygulanmaya başlamasıyla birlikte aşı yapılan grupta hastaneye yatış oranında yüzde 85 oranında azalma kaydedildiğini belirtiyor. Rotavirüs aşısının etkinliğinin yüzde 74 ile yüzde 98 arasında olduğu bilimsel yayınlarlarla ispatlanmış durumda. Rotavirusgastroenteriti çok sayıda ayaktan poliklinik ve hastane yatış oranları nedeniyle ülke ekonomisine ve ailelere büyük yük getiriyor"

 ROTAVİRÜSTEN KORUNMANIN YOLLARI 

 Rotavirüs ishaline karşı korunmada öncelikli yöntem aşı. Bunun yanı sıra temizlik ve hijyene çok dikkat etmek gerekiyor. Zira rotavirüs, ishal bir kişinin dışkısı ile kolaylıkla çevreye yayılabiliyor. Kişinin dokunduğu kapı kolları, Telefon, Asansör düğmesi, oyuncak, bardak gibi çok çeşitli araçlarla çevredeki diğer kişilere kolayca bulaşabiliyor. Rotavirüs kuru yüzeylerde 6 ile 60 Gün arasında Canlı kalabiliyor. Dr. Özel, milyonlarca çocuğu tehdit eden rotavirüsten korunmak için gerekli kuralları şöyle sıralıyor: - Temiz olduğuna inanılan Sular içilmeli - Bebek temizlendiğinde kullanılan suların temiz olmasına dikkat edilmeli - Çocuklarda yalnızca pastörize süt ve şişelenmiş meyve Suyu verilmeli - Taze meyve ve sebzeler yenilmeden önce mutlaka bol su ile yıkanmalı - Et, balık ve deniz ürünleri mutlaka iyi pişirilmeli - Yemekten önce ve sonra, tuvalete çıktıktan sonra ve bebeğin altı değiştirildikten sonra eller mutlaka iyice yıkanmalı.(İHA)
0 yorum

Bebeklerde İnek Sütüne Dikkat

Uzman Diyetisyen İpek Ağaca, inek sütünün bebeklerde en önemli ve yaygın alerjik besin türü olduğunu ve dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Ağaca yaptığı açıklamada, inek sütü proteinlerinin deride, sindirim ve solunum sisteminde immün kaynaklı hassasiyet reaksiyonlarına neden olabildiğini vurgulayarak, "Bu durum; inek sütü intoleransı (duyarlılık) veya aşırı duyarlılık olarak da isimlendirilmektedir. İnek sütü özellikle çocuklarda en önemli ve en yaygın alerjik besin türüdür, çünkü çocuklarda diyette birincil besindir" dedi. İnek sütü Proteini alerjisinin çoğunlukla bebeklerde ve çocuklarda görüldüğüne dikkat çeken Ağaca, şunları kaydetti: "İnek sütü proteinlerine bağlı alerjik reaksiyonlar yaşamın ilk haftalarında, ortalama 3. ayda başlamakta ve bağırsağın fonksiyonel ve morfolojik yapısının gelişmesi sonucu 2-3 yaşlarında ortadan kalkmakta ve şikayetler gitgide azalmaktadır.

Yeni doğan bebeklerde sıklıkla görülmesine karşın, son dönemlerde yapılan çalışmalar süte karşı duyarlılığın yetişkinlerde de yaygın olduğunu göstermektedir." Ağaca, süt alerjisinin laktoz intoleransı ile karıştırılmaması gerektiğini ifade ederek, "Süte karşı reaksiyon iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi laktoz intoleransı yani laktaz enziminin eksikliğinden (veya yokluğunda) ileri gelen duyarlılık, ikincisi ise süt proteini intoleransı gibi immünolojik mekanizma tarafından oluşturulan süt duyarlılığıdır.

 Laktoz intoleransı kısaca laktoz intoleransı; laktaz enzimi yetersizliği veya yokluğu nedeniyle laktozun sindirilememesi sonucu karın bölgesinde ağrı, şişkinlik, bulantı ve ishal gibi gastrointestinal semptomların görülmesidir" diye konuştu. Ağaca, çocuğun inek sütüne alerjisi olduğunun ise şöyle anlaşılacağın söyledi: "Sağlıklı olan bir bebekte inek sütü verilmeye başlandıktan sonra ishal ve kusma gözlenirse, bazen dışkısında kan varsa ve çocukta huzursuzluk ve ağlama varsa inek sütü alerjisi akla gelmelidir.


İnek sütü alerjisinde ailesel geçmişin önemli rolü vardır. Çocuğun inek sütüne alerjisi varsa, süt az yağlı, yarım yağlı, süt tozu, süt proteinleri, diğer hayvan sütleri, inek sütüne alerjisi olan bir çocuk çapraz duyarlılık söz konusu olduğu için koyun ve keçi sütlerine de duyarlılığı olabilir. Bu yüzden bu sütleri de tüketmemelidir. Tereyağı, tereyağı aromalı diğer yağlar, margarin peynir çeşitleri, yoğurt, krema, muhallebi, laktalbumin, laktoglobulin, laktoz, laktuloz içeren ürünler, aroma katıcı Maddeler ve süt bazlı mamalardan uzak durulmalı. Çocukta büyüme ve gelişmeyi engellemeden tanının konması çok önemlidir. Çocuğun beslenme programında süt ve süt ürünlerine yer verilmez. Temel besin, Anne Sütü olmalıdır.

Çocuğa soya bazlı mamalar, sebze çorbaları, meyve suları, yumurta ve et verilerek klinik tablonun düzeltilmesi sağlanmalıdır." Ağaca, yapılan birçok çalışmada inek sütü proteinine intolerans gösteren birçok bebekte soyaya, Buğdaya ve yumurta proteinlerine de duyarlılık gelişebildiğini, bu noktaya dikkat edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.(İHA)
0 yorum

35 yaş üzeri her 3 kadından biri kısır

İyi bir okul, iyi bir iş, her birimiz için iyi bir gelecek anlamına geliyor. İyi bir geleceği garanti etmeden ne evlilik ne de çocuk düşünülüyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan kadınlar, belli bir birikime ulaşmadan çocuk hayali bile kurmuyor. Ancak unutulan bir şey var; kadının biyolojik saati.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, kadınlarda yaş ilerledikçe gebelik şansının azaldığını belirtti.

Üniversite, yüksek lisans, iyi bir iş, iyi bir kariyer derken kriterlerin ardı arkası kesilmiyor. Kiradan kurtulalım, araba alalım, kenara biraz para koyalım ki çocuğumuzu rahat büyütelim hedeflerinin peşinde koşarken kadınların yaşı geçiyor… Son yapılan araştırmalar da Türkiye’de evlilik ve çocuk doğurma yaşının 27’ye yükseldiğini gösteriyor.

Eurofertil Tüp Bebek Merkezi Medikal Direktörü ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, kadının 30 yaşından sonra doğurganlığının azaldığını vurgulayarak şu uyarılarda bulundu:

“Kadınların doğurganlık bakımından en verimli oldukları dönem 20 ila 30 yaşları arası. Ancak bize başvuran pek çok hastamızın bu yaşları aştığını gözlemliyoruz. Tabi ki herkesin kendine göre bir hayat planı, hedefi, hayali var ancak unutmamak gerekiyor ki, kadınların biyolojik yapısı gereği yaş ilerledikçe yumurta rezervi ve yumurta kalitesi azalıyor. Çünkü, kadınlar belli bir yumurta rezerviyle doğar ve menopoza kadar sahip oldukları yumurta rezervini harcarlar. Ergenlik döneminden itibaren ayda bir kez yumurtlayan kadın, menopoza kadar ayda ortalama 350 ila 400 yumurta harcar. İlk harcanan yumurtalar da en kaliteli olan yumurtalardır. Bu nedenle, 20’li yaşların sonuna doğru yumurta kalitesi ve sayısı düşmeye başlar. Bu düşüş 35 yaşından sonra daha da hızlanır.”


Dr. Hakan Özörnek, 35 yaş üstü kadınların 3’te birinde, 40 yaş üstü kadınların ise 3'te ikisinde kısırlık görüldüğünü vurgulayarak “30 yaşına kadar yüzde 60’lara dayanan doğurganlık oranı, 35 yaşından sonra yüzde 35’e, 40 yaşından sonra ise yüzde 15’e düşüyor. Bu nedenle, 35 yaş üzeri kadınların 3’te birinde, 40 yaş üstü kadınların ise 3'te ikisinde kısırlık görülüyor.” dedi.

YAŞLA BİRLİKTE DÜŞÜK VE SEZERYAN RİSKİ DE ARTIYORUzm. Dr. Hakan Özörnek, yaşla birlikte düşük ihtimalinin de arttığının altını çizdi. Dr. Özörnek; “Düşük ihtimali, 20’li yaşlarda yüzde 10 civarındayken 35 yaşından sonra iki katına çıkarak yüzde 20’e ulaşır. Aynı ihtimal, 40’lı yaşların başında yüzde 35’e, 45 yaşının üzerinde ise yüzde 50’ye çıkar. Ayrıca, sezaryen oranının da yaşla birlikte arttığı unutulmamalı. 40 yaş civarı kadınlar, 20’li yaşlarındaki kadınlara oranla iki kat fazla sezaryene ihtiyaç duyar.” dedi.
0 yorum

Bebeğiniz Zamanında Ama Küçük Dünyaya Geldiyse

Haftalarca doğumunu beklediğiniz bebeğiniz tam zamanında doğmasına rağmen beklenenden çok daha düşük kiloda dünyaya gelebilir. Annenin yanlış beslenmesi ya da çoğul gebelik gibi nedenlerle ortaya çıkabilen bu durum sonucunda bebek doğru bir bakımla kısa sürede sağlığına kavuşup yaşıtlarını yakalayabilir.



Memorial Şişli Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Uz. Dr. Ercan Tutak, SGA (small for gestational age)olarak adlandırılan annenin gebelik zamanına göre küçük doğan bebeklerin bakımı hakkında bilgi verdi.

Annenin sağlığı bebeğin kilosunu belirlerBebekler normal şartlar altında 38-42. doğum haftaları arasında dünyaya gelir. 37. haftadan önce doğan bebeklere ise "prematüre bebek" adı verilir. Tam zamanında doğmasına rağmen 2 bin 500 gramın altında olan bebeklere ise "düşük doğum ağırlıklı bebek" denilmektedir. Doğum haftasını tamamlamasına rağmen bebeğin anne karnında gelişimini gerileten çeşitli nedenler vardır. Bu nedenlerin başında anne adayının hamilelik sürecinde ciddi sağlık problemleri yaşaması ve iyi beslenememesi yatmaktadır. Çünkü beslenme ve anneye ait her türlü ciddi sağlık problemi karnındaki bebeğin de beslenmesinin bozulmasına neden olur. Anne karnında iyi beslenemeyen bebekler tam zamanında doğmasına rağmen yaşıtlarına göre düşük doğum kilolarında olabilir.

Yer darlığı bebeğin kilosunu düşürür Annenin sağlığı genel olarak iyi olduğu durumlarda 2 veya daha fazla bebeğin aynı rahim içerisinde bulunduğu ikiz, üçüz gibi hamileliklerde yer darlığı bebeklerin düşük doğum ağırlığında olmasına neden olabilir. Rahimde büyük yer kaplayan bir kitle(miyom gibi) olduğunda da bebek tek olsa bile yer darlığı düşük doğum ağırlığına neden olur. Anne tamamen normal bebekte ise doğumsal anormallik olması durumunda yine düşük doğum ağırlığı olacaktır. Ancak bebekteki anormallik yaşamla bağdaşmayan bir anormallik ise ana rahmi bebeği genellikle tutmayacak ve çok erken dönemde kayıp ile sonuçlanır. Yaşamla bağdaşan anormallikler ise düşük doğum tartılı olarak doğacaktır. Anne de bebek de normal ancak plasentada bir anormallik varsa, bebeğin beslenmesi anne karnında bozulur ve ağır bir sorun olmazsa yine düşük doğum tartılı olarak doğmasına neden olur. Çok ağır plasenta anormallikleri ise bebek kaybı ile sonlanacaktır. Bazen ikiz olan bebeklerin plasentası tek olur ve iki bebek arasında birinden diğerine kan geçişi olur. Bu durumda kan alan bebek iri, veren bebek ise düşük doğum ağırlıklı doğar.

Bebeğin gelişimi yakından izlenmeli Anne karnında iken ultrason ile bebeklerin ağırlıkları, bacak uzunluğu ve baş çevrelerine göre gelişimleri değerlendirilerek doğum haftasına uygun gelişim gösterip göstermediği tespit edilebilir. Doğduktan sonra da ağırlık boy ve baş çevresi ölçülerek düşük doğum ağırlığı tanısı konabilir. Doğumsal, genetik anormallikler ancak tüp bebek uygulaması yapılan ve daha önce benzer nedenlerle bebek kaybı yaşayan ailelerde embriyo transferleri sırasında çözülebilir. Genetik analizlerle hastalıklı embriyonun tespiti ile anne karnına sağlıklı embriyonun verilmesi ile önlem alınabilir. Ancak bu çok seçilmiş vakalarda yapılır. İkiz eşleri arasında kan geçişi plasentaya yapılacak olan müdahale ile mümkün olabilir ancak yapılacak operasyon doğumu erken başlatabilir. Anneye ait önlenebilir hastalıkların hamilelik öncesi tedavisi de düşük doğum ağırlıklı bebeklerin doğumunun önlenmesine yönelik bir tedbir olabilir. Bebeğe ait nedenlerden dolayı düşük doğum ağırlığı ile doğmuş bebek doğduktan sonra tetkik edilir ve tedavisi yapılır.

Bebek iyi bir bakımla yaşıtlarını yakalayabilirGebelik yaşına göre düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha sonraki yıllarda diyabet ve hipertansiyon hastası olma ihtimalleri normal doğum ağırlığı olan bebeklere göre daha yüksektir. Ancak bu, her düşük doğum ağırlıklı bebeğin şeker ve tansiyon hastası olacağı anlamını taşımaz. Düşük doğum ağırlığı olan bebekler çok çabuk ısı kaybederler bu nedenle oda ısısının 23-25C olmasına özen gösterilmelidir. Taburcu olduğu ilk günlerde günde 3 kez vücut ısıları kontrol edilmesi gerekir. Bu bebeklerde bazen de emme nefes alma ve yutma koordinasyonlarının iyi olmamasına bağlı nefes tutma, morarma atakları olabilir. Bu durumda tekrar doktoru ile görüşülmesi önerilir. Bir an önce yaşıtlarını yakalaması için beslenmeye özellikle dikkat edilmeli, öğünler atlanmamalı, bir gün için önerilen miktar mümkün olduğunca uygulanarak bitirtilmesi gerekir.
0 yorum

Çocuklarda görülen lösemi tipleri



Çocuklardaki löseminin ezici çoğunluğu, akut lenfoblastiklösemi türleridir. Yani o genel isim altında toplanan hastalıklardır.

Diğer üç türü, yani kronik lenfoid, kronik myloid veya akutbunlar yok denecek kadar az görülür. Akut myloid lösemi de diğerine göre çok azsayıda görülmekle birlikte, çocukluk yaşlarında da olabilir.

Çocukluk yaşlarında akut lösemiler ön plandadır. Bunlarıniçinde de açık arayla akut lenfoid velenfoblastik lösemiler görülür.
0 yorum

Obez çocuk sayısı hızla artıyor!


Yoksa sizin çocuğunuz da mı aşırı kilolu hatta obez? Tıpkı milyonlarca çocuk gibi


Son yıllarda çocukları da hızla pençesine alan obezite tam anlamıyla alarm veriyor. Obezite eskiden çocuklarda görülmeyen Tip 2 Diyabeti de hızla artırıyor. Ancak çaresi var. Acıbadem Üniversitesi Pediyatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, çocuklarda obeziteyi önlemenin küçük ama önemi büyük ipuçlarını anlattı.


Obezite, çağın sorunu. Son yıllarda sadece yetişkinlerin değil çocukların da en büyük sorunlarından biri haline geldi. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de obez çocuk sayısı hızla artıyor. Türkiye'de çocuk ve ergenlerin yüzde 30'u obez. Pekçoğu da aşırı kilolu yani obezite sınırında. Bu salgın hastalıkta en temel nedenlerin başında sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik geliyor. Hareketsizliğin yanısıra fast-food tarzı beslenmeye eğilimin artması, hamburger ve patates sözkonusu olduğunda gözleri parlayan çocukların sebze deyince yüzlerini ekşitmeleri ve sırt çevirmeleri, en temel öğün olan kahvaltının yeterince düzenli yapılmaması obeziteye davetiye çıkarıyor. Şüphesiz teknolojideki gelişme ve doğadaki betonlaşma da çocukları hareketsizliğe sevk ediyor. Eskiden olduğu gibi evlerinin önünde ip atlayıp seksek oynayacak, top koşturacak alanlar bulamayan çocuklar, teknolojinin de cazibesine kapılarak bilgisayar Oyunları, tabletler derken oturdukları yerden hiç kalkmadan günü tamamlayabiliyor.

Aşırı kilo pekçok hastalığa yol açıyor
Çocuklarının gitgide daha fazla kilolu olduğunu gören anne babaların kimi kendisini çaresiz hissediyor, kimi soluğu uzmanda alıyor. Acıbadem Üniversitesi Pediyatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, obezitenin bazı hastalıkları da beraberinde getirdiğini belirterek " Obezite öncelikle insülin direnci ve Tip 2 diyabete yol açıyor. Biz eskiden çocuklarda Tip 2 diyabeti görmezdik. Obeziteyle birlikte çocuk ve ergenlerde de bu hastalıkta artış olduğunu görüyoruz. Hipertansiyon, eklem rahatsızlıkları, solunum problemleri, uyku apnesi, kan yağlarında artış, erken yaşlarda damar sertliği gibi ciddi hastalıkların başlamasında da çocukluk çağı obezitenin rolü büyük'' diyor. Ayrıca obezitenin kızlarda erken ergenliği de tetiklediğini vurguluyor.

Temel nedeni hareketsizlik ve sağlıksız beslenme
Obezitenin birçok nedeni var şüphesiz. Ancak Prof. Dr. Serap Semiz, temel nedenin hareketsizlik ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları olduğunu belirtiyor. "Bizim gördüğümüz vakaların yüzde 95-98'i basit şişmanlık olarak adlandırdığımız, enerjiyi günlük gereksinimin çok üstünde alıp, harcayamama durumudur. Olguların sadece çok küçük bir bölümünü hormonal nedenli şişmanlıklar ve iştah merkezini ilgilendiren doğumsal hastalıklar oluşturuyor. Basit şişmanlığın oluşmasında en önemli neden fast-food tarzı beslenme ve hareketsizlik. Yiyeceklere artık eskiye göre daha kolay ulaşılıyor. Market ürünleri, restoranlar ya da fast-foodlar çoğu ailede beslenmede ilk başvuru kaynağı haline gelmiş durumda" diyen Prof. Dr. Semiz, hareketsiz yaşam tarzının da bir an önce değişmesinin şart olduğunu vurguluyor. Özellikle asansör ve servis kullanımı, internet ve tabletler karşısında geçirilen uzun saatler, yarışmaya dayalı sınav sistemi, oyun alanlarının yetersizliği çocukları kaçınılmaz olarak obeziteye götürüyor.

Küçük tedbirlerle büyük başarı sağlanıyor
Obezite ile mücadelede anne-babalara büyük görevler düşüyor. Çocukları için alacakları küçük tedbirler, sorunla mücadeleye yönelik büyük başarılar sağlıyor. Prof. Dr. Semiz, obez olan veya obeziteye meyilli çocuğu olan anne babalara şu tavsiyelerde bulunuyor: "Çocuğunuzu harekete yöneltin. Bilgisayar ve televizyon karşısında geçirdiği süreleri kısıtlaması gerektiğini anlatın ve onu ip atlamaya, top koşturmaya, düzenli yürüyüş yapmaya yönlendirin. Asansör yerine merdiveni kullanmasını teşvik edin. Aktivite konusunda çocuklarınıza örnek olun ve onları motive edin.

Yeme alışkanlıklarının sağlıklı hale dönüşmesini sağlayın. Sabah kahvaltısını mutlaka yaptırın. Market ürünleri, aşırı yağ ve karbonhidrat içeren yiyeceklerden kaçınması, gazlı ya da gazsız şekerli içeceklerden uzak durması, fast-food beslenme yerine sağlıklı yemekleri yemesi gerektiğini nedenleriyle izah edin. Siz de evde çocuğunuza sebze ve bakliyatı sevdirecek değişik lezzetlerde yemekler pişirin. Tencere yemeği yemediğinde, alternatif olarak onun tercihi olan daha kalorili bir besini sunmayın.
0 yorum

Bebeklerde kalp deliği ameliyatı nasıl yapılır?

Doğuştan kalp deliği olan bebeklerin mutlaka tedavi edilmeleri gerekir. Bu deliklerden bazıları 2 yaşına kadar kendiliğinden kapanabilir. Bu koşullarda kalpteki delik çocukta herhangi bir sıkıntıya yol açmıyorsa ve 2 yaşına kadar kapanabileceği düşünülüyorsa, herhangi bir müdahalede bulunulmaz ve ilaç verilmez. Bu çocuklar sadece eko takibine alınırlar ve 6 ay ara ile takip edilirler.

Eğer ameliyat olmaları gerektiği kesinleşirse, bu çocuklar açık kalp ameliyatına hazırlanır. Çocuğun dolaşım ve solunumu durdurulur. Bir kalp ve akciğer makinesine bağlanır. Çocuğun göğüs kafesi açılarak kalbe ulaşılır. Kalpte bulunan delik sentetik yamalarla kapatılarak, hastalık ortadan kaldırılmış olur.
0 yorum

Her söylenene itiraz eden çocuğa nasıl yaklaşılmalı?

Çocuk söylenen her şeye karşı çıkıyorsa, bu koşullarda her şeyine itiraz etmek yerine, dikkatini başka yöne çekmekte fayda vardır. Zaten çocuklar dürtüsel oldukları için dikkatlerini uzun süre yoğunlaştıramazlar ve dikkatleri çok kolay dağılır.


Ancak her şeye rağmen çocuğun dikkati dağılmıyorsa ve mantıklı açıklamaları anlayabileceği 3-4 yaşlarındaysa, istediği şeyin zararları anlatılabilir. Örneğin bıçak istiyor ve bu konuda tutturuyorsa, bu aletin kesici olduğu ve ona zarar verebileceği anlatılabilir. Çocuk ille bir şeyleri kesmek istiyorsa, çocuğa uygun makas gibi bir alet bulunarak birlikte bir şeyler kesilebilir.


İtiraz etmek yerine alternatif üretmek


Böyle davranıldığı zaman hem çocuk zararlı bir faaliyetten korunmuş, hem de bir biçimde isteği karşılanmış olur. Bu nedenle, çocuğu itiraz etmek yerine alternatifler sunmak daha uygun olacaktır. Bu şekilde çocukta ebeveynlerine güven de gelişecek, anne baba bir şeye itiraz ettiğinde, onların haklı olduklarını düşünebilecektir.


Çocuğun her istediği karşılanırsa, doyumsuz, mutsuz ve depresif bir ruh haline sahip olan, hiçbir şeyden memnun olmayan çocuklar ve yetişkinler ortaya çıkar. Dolayısıyla çocuk aile ortamından çıkıp sosyal ortamlara girmeye başladığında arkadaş edinemeyen, yalnız kalan, depresyona çok yatkın olan kişilikler gelişmeye başlar.Çocuk söylenen her şeye karşı çıkıyorsa, bu koşullarda her şeyine itiraz etmek yerine, dikkatini başka yöne çekmekte fayda vardır.
0 yorum

Ders öncesi şeker tüketimi uyku yapar



Okul maratonu başladı, ebeveynlerin ortak temennisi çocuklarının başarılı olması





Okul maratonu başladı, tüm anne-babaların ortak temennisi ise çocuğunun başarılı olması. Genel algı, başarının çocukların elinde olduğu yönünde. Oysa başarının anahtarı çocuklarda olduğu kadar anne-babalarda. Çocuklara düzenli bir beslenme programı oluşturmak okul başarısını ciddi oranda artıran faktörlerin başında geliyor. Yapılan araştırmalar güne dengeli ve sağlıklı bir kahvaltıyla başlayan çocukların derslere daha kolay adapte olduğunu, okul başarısının arttığını söylüyor. Peki, çocuk için en ideal beslenme programı nasıl oluşturulmalı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz Duman, ideal beslenme programını oluşturdu:

Okul çağındaki çocukların doğru beslenme alışkanlıkları kazanması daha sağlıklı ve kaliteli bir okul hayatının temelini oluşturuyor. Fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin yaşlarına uygun olarak tamamlanmasında sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemi yadsınamaz. Çocuklar rol model olarak anne - babalarını alırlar. İşe kahvaltı yapmadan giden bir anne baba, çocuğuna her sabah kahvaltı yapmayı öğütlese de başarılı olmayabilir. Bunu alışkanlık haline getirmek için, sofraya birlikte oturmayı deneyin.

Öncelikle öğün sayısı ve sıklığına dikkat edilmelidir. 3 ana öğün - 3 ara öğün tüketecek şekilde dengeli ve yeterli bir beslenme düzeni planlanmalı. Ara öğünlerde hem kan şekerinin ani iniş çıkışlarını hem de konsantrasyonu sağlayacak stresi azaltacak gıdaları seçilmelidir.

KAHVALTI YAPMAYAN ÇOCUK GERGİN OLUR
Kahvaltı her yaş grubu için olmazsa olmazlar arasındadır. Çocuklar içinse ekstra önem taşır. Güne aç başlayan bir çocuk, ilk dersten sonra daha da acıkmış olacak, motivasyonu düşmüş, dikkati dağılmış olarak ilk teneffüste kantine koşarak çikolatalı-şekerli yiyeceklere saldıracaktır. Bunlar şimdilerde masum gözükse de ileride çocuğunuzun obeziteyle karşılaşma riskini önemli derecede arttırmaktadır. Ayrıca okula aç giden bir çocuk gergin olur, sosyal çevresiyle problemler yaşaması muhtemeldir. Uzun süre aç kaldığımızda kan şekerimiz düşer ve vücudumuz eksik olan şekeri bir an önce yerine koymak ister. Bizler de önümüze çıkan ilk tatlı şeyi yeriz. Çocukların bu yaşlarda açlık-tokluk dengesini tek başlarına sağlamaları mümkün olmadığından, anne babalara burada büyük görev düşüyor.

BİR AVUÇ ÜZÜM
Peki sağlıklı bir kahvaltı tabağında neler olmalıdır? Bu dönemde büyüme-gelişme maksimum düzeydedir, bu görevi gerçekleştirecek olanlar ise proteinlerdir. Kahvaltı, muhakkak süt, yumurta, peynir gibi protein kaynaklarından oluşmalıdır. Bunun yanında gerekli vitamin ve mineralleri domates, salatalık, maydanoz gibi çiğ sebzelerden almalı, beynin çalışması içinse sağlıklı karbonhidratlardan tam tahıllı veya çavdar ekmeklerini tercih etmeliyiz. Kepek ekmeği çocuğunuzda var olan kansızlığı daha da arttırabilir, bu yüzden ekmek seçimlerinde de dikkatli olmak lazım. 1 haşlama yumurta, bir avuç üzüm ya da kuru erik.

KAHVALTIDA ŞEKER DERSTE UYKU YAPAR
Sofra şekeri, yani basit karbonhidratlar, kan şekerini hızla yükseltip düşürdüğü için kan şekerinin düşmesine neden olur. Bu durum ise çocukta dikkatte kayma, konsantrasyon eksikliği ve uyku hali yaratır. Ders öncesi basit karbonhidrat içeren gıda (çikolata kaplı drajeler, şekerlemeler vs. ) tüketimi yanlıştır.

TARÇINLI SÜT ŞEKERİ DENGELER
Tarçının kan şekerini düzenleyici etkisi nedeniyle tarçınlı süt içilebilir. Bu, kan şekerinin düşmesini engeller ve konsantrasyonu artırır. Ara öğünlerde kan şekerinin hızla yükselip, düşmesine sebep olan tatlı, çikolata, hazır meyve suları yerine kan şekerini yavaş yükselten, glisemik indeksi düşük ve düşük kalori içeren meyve, yoğurt, ayran gibi gıdalar tercih edilmeli.

6 ÖĞÜN BESLENİLMELİ
Çocuklar, sağlıklı bir şekilde gelişmeleri, büyümeleri, derslerindeki başarılarının, dikkat ve konsantrasyonlarının artması için asla uzun zaman aç kalmamalı, 2. 5 - 3 saat aralıklarla günde 6 öğün şeklinde beslenmelidirler. Öncelikle yemek saatleri, okul saatlerine göre belirlenmelidir. Sabahçı, öğlenci veya tam gün olan okullara göre kahvaltı, öğle, akşam yemek saatlerinin yanı sıra, ara öğünlerinin de ders aralarına, teneffüslere göre planlanmalıdır.

MEYVELERİN KABUĞUNU SOYMAYIN
Çocukların ders aralarında kantinden bir şeyler almak istemesi normaldir. Ancak anne, çocuğunun sevdiği şeylerle dolu bir beslenme çantası hazırlarsa, kantine duyulan ilgi azalacak, daha kontrol edilebilir bir hale gelecektir. Evde ton balığı, ızgara köfte veya tavuk ile hazırlanabilecek sağlıklı sandviçler, iştahın dengelemesine yardımcı olacak, çocukların abur cubura yönlenmesini azaltacaktır. Sade süt tüketmesini sevmeyen çocukların beslenme çantasına kısa bir süre için muzlu, kakaolu, meyveli sütlerden veya meyveli yoğurtlardan konulup sütü sevmesi sağlanabilir. Meyve sularının şeker içeriği oldukça yüksektir. Taze sıkılmış meyve suları haricindekiler tercih edilmemelidir. Meyveleri evde doğramadan beslenme çantasına koyarsanız vitaminleri kaybolmayacaktır. Kabuklu tüketilen meyvelerin iyice yıkanarak kabuğuyla birlikte yenmesi daha iyi olur. Kabuğundaki yüksek lif içeriğiyle sindirim sistemine katkı sağlar.

KEMİK GELİŞİMİ İÇİN KALSİYUM
Bu dönemde çocuğun kemik gelişimi için gerekli olan kalsiyumun da sağlanması önemlidir. Günlük ihtiyaç 800-1300 mg/ gün’dür.* Süt ve süt ürünleri bunu sağlayacak en önemli besin kaynaklarıdır. Ancak sadece sütten değil, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuruyemişler ve kılçığı ile yenilebilen balıklardan da sağlarız. Sadece kalsiyum alımı yeterli değildir. Kalsiyumun emilimi için yeterli D vitamini alımına da ihtiyaç vardır. Bunun için bol bol güneş ışığından faydalanmalı, yumurta ve balık tüketimine de ekstra özen gösterilmelidir.

AKŞAM YEMEĞİNİ İYİ PLANLAYIN
Sadece okul saatleri değil çocuğun tüm gün doğru beslenmesi önemlidir. Bu nedenle akşam yemeklerinde ne yediğine de dikkat etmek gerekir. Burada tavsiye eğer okulda yemek yeniyor ise okul mönüsüne uygun akşam tercihleri yapmaktır. Yani çocuğunuz öğlen okulda köfte yediyse akşam sebze yemeği yiyerek ihtiyacını karşılamış olur. Veya öğlen yoğurt yemediyse akşam sofrasında mutlaka yoğurt veya yemek sonrası süt ekleyerek günlük alması gereken süt – yoğurt grubu tamamlanmış olur.

0 yorum

Torba tasarıda 'Tüp bebek' için kolaylık



"Torba kanun tasarısı" TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, yasalaştı.




Torba kanun tasarısı görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilerek yasalaştı. Yeni yasada tüp bebek ile ilgili düzenlemeler de yer aldı.

BAZI ŞARTLARDAN MUAF OLANLAR
Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun'un kapsamına girenler, tüp bebek uygulanmasında verilecek destek için aranan, "Son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alamama" ve "En az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı olma" şartlarından muaf olacak.

Kanuna göre bu kişiler; içgüvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, Türk Silahlı Kuvvetler mensupları, MİT mensupları, çarşı, mahalle ve kır bekçileri, orman memurları ve personeli ile Gümrük Muhafaza memurları; güven ve asayişi ihlal eden eylemlere ve kaçakçılığa ilişkin olayların soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürüten adli ve askeri hakimleri, cumhuriyet savcı ve yardımcılarıyla askeri savcı ve yardımcıları, güvenlik kuvvetleriyle birlikte olay mahallinde bizzat görev yapan mülki idare amirleri; ceza ve tutukevlerinin iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevli bulunan personel; güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri; iç güvenlik ve asayişin korunmasında veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili olarak güvenlik kuvvetlerine kendiliklerinden yardımcı olmuş ve faydalı oldukları yetkililerce tevsik edilmiş kişiler; devlet güçlerini sindirme amacına yönelik olarak yapılan saldırılara maruz kalan kamu görevlileri ile bunların yaptıkları görevler veya yardımlar sebebiyle saldırıya maruz kalan eş, füru, ana, baba ve kardeşlerinden oluşuyor.

YARDIM ORANLARI
Başka tıbbi bir yöntemle mümkün olmaması nedeniyle yapılacak yardımcı üreme yöntemi tedavisi dışındaki, yardımcı üreme yöntemi tedavisinde, katılım payı ilk denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25, üçüncü denemede yüzde 20 oranında uygulanacak.

SGK Başkanlığı bünyesinde oluşturulan bilimsel komisyonlara, kurum dışından, alanlarında uzman olan öğretim üyeleri ile tabip, diş tabibi ve eczacılar da katılabilecek.

Sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri için SGK'ya ödenmesi gereken sigorta primlerinin üst sınırı, asgari ücretin 3 katı olacak.

Sigortalılar adına sonradan tahakkuk ettirilen fark prim tutarları, sigortalılar ile tüzel kişilerin kasıt, kusur, hata ya da yanıltıcı beyanından kaynaklanmaması şartıyla, gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın tahsil edilecek.

SGK tarafından ödenen gelir ve aylıkların, kuruma iade süresi 6 aydan 12 aya çıkarılacak.

SGK kapsamındaki iş yerlerinin 31 Aralık 2013 tarihi öncesine ait ödenmemiş sigorta primi, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi ve idari para cezası ile eğitime katkı payı, özel işlem vergisi ve damga vergisi borçlarından 100 TL'yi aşmayan asli alacakları ve tutarına bakılmaksızın bu asılların gecikme cezası tahsilinden vazgeçilecek. 23 Nisan 1999 ile 14 Şubat 2005 tarihleri arasında tabi oldukları personel mevzuatına göre almış oldukları disiplin cezası sonucu memuriyetleri sona erenlerden, memuriyete dönmesi ve prim borçlanma hakkı kazanması için başvuru hakkını kullanmamış olanlar, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren SGK'ya başvurmaları halinde bu imkandan yararlanabilecek.
0 yorum

Annenin stresi, bebeğe gaz yapıyor



Bebekteki gaz sancısında, annelerin yaşadığı stresin etkili olduğu belirtildi.




Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Kılınç yaptığı açıklamada, özellikle 0-8 ay arasındaki bebeklerin yaşadığı gaz sancısının, ebeveynleri en çok tedirgin eden konuların başında geldiğini söyledi.

Gaz sancısının adeta bebeklerin ortak derdi olduğunu ifade eden Kılınç, "Bebeklerin bu sıkıntısı karşısında ebeveynlerin yanlış tutumları da eklenince durum daha can sıkıcı hale geliyor. Aslında gaz sancıları zarar verici olmayan, belli süreyle sınırlı fizyolojik bir olaydı" dedi.

Sancının, bebekteki sağlık sorunlarına bağlı gündeme gelebileceğini belirten Kılınç, şöyle konuştu:

"Bebeğinizin bu problemi yaşamasını istemiyorsanız, stresten uzak durun. 20 yıllık meslek hayatımda, stresini ortadan kaldırdığımız annelerin bebeklerinin ancak yüzde 1'inde gaz sancısı devam etti. O da çocuklardaki çeşitli sağlık sorunlarından kaynaklanıyordu. Bugün yaşanan gaz sancılarının neredeyse tamamının altında annenin yaşadığı stres yatıyor. Bu stres de genellikle ilk gebeliğini yaşayan annelerde sıklıkla görülüyor. Çünkü tecrübesiz olan anneler, birçok konuda 'şimdi ne yapacağım' endişesi taşıyor."

Kılınç, stresten uzak duran annelerin ise bu sıkıntıyı yaşamamak için bazı tedbirler alabileceğini vurguladı.

Bebeklerin emerken hava yutabildiklerine işaret eden Kılınç, "Bebeği emzirdikten sonra halk arasında 'tıpışlamak' olarak tabir edilen bebeği omza yatırıp sırtına vurmak gerekir. Her beslenmeden sonra yapacağımız bu işlemi 'gark' sesi gelinceye kadar sürdürmeliyiz. Ayrıca bebeği yatırırken yaklaşık 30 derecelik açıyla dik olacak şekilde arkadan desteklemek, hava yutmasını engelleyecektir" diye konuştu.

Kılınç, halk arasında emziren kadınların "nohut yeme bebeğe gaz yapar" gibi söylemlerle bazı besinlerden mahrum bırakıldığını ifade etti.

Bilimsel olarak nohut yiyen annenin sütünde bebeğe gaz yapacak herhangi bir bulguya rastlanmadığını dile getiren Kılınç, şunları kaydetti:

"Dolayısıyla bu söylem biraz yanlış. Bu gibi yanlış ifadeler anneyi bazen sevdiği yiyeceklerden mahrum bırakabiliyor. Oysa biz, tüm annelere 'sevdiğiniz ve günlük hayatta sizi rahatsız etmeyen herşeyi gebelik ve emzirme döneminde de tüketmeye devam edin' diyoruz. Ayrıca emziren annelerin sıvı besin tüketmeye ve günlük en az 2 litre su tüketmeye dikkat etmeleri de bebek için yararlı olacaktır."
1 yorum

Tüp bebekte devlet desteği çiftlerin yüzünü güldürecek



Prof. Dr. Faruk Buyru tüp bebek denemesiyle ilgili açıklamalarda bulundu





İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, "Torba Yasa" ile SGK kapsamında tüp bebek denemesinin 2'den 3'e çıkarıldığını hatırlatarak, bunun olumlu bir değişiklik olduğunu belirtti.

Buyru, AA muhabirine yaptığı açıklamada, birtakım sosyal nedenlerle anne olma yaşının ertelendiğini ifade ederek, 35 yaşından sonra kadınların anne olmasının biyolojik sebeplerle güçleştiğini söyledi.

Bu nedenle çocuk sahibi olmak isteyenler için tüp bebek gibi yardımcı üreme tekniklerinin öneminin büyük olduğunu vurgulayan Buyru, yakın bir zamanda yürürlüğe giren "Torba Yasa" ile SGK kapsamında tüp bebek denemesinin ikiden üçe çıkarıldığını kaydetti.

Bunun önemli bir değişiklik olduğunu vurgulayan Buyru, "Böylelikle daha önceki denemelerde gebe kalamayan çiftler, üçüncü uygulamayı da devlet desteğiyle yaptırabilecek. Bunun karşılığında her deneme için 300-400 lira gibi bir ücret ödemeleri gerekecek. Tüp bebek tedavisinin büyük bir kısmının devlet tarafından karşılanması, bu tedaviye daha fazla insanın ulaşmasını kolaylaştırıyor. Bu olumlu bir değişiklik" diye konuştu.

Prof. Dr. Faruk Buyru, yeni düzenlemeyle ikinci evliliğinden çocuk isteyenlerin tüp bebek yaptırmasının da yolunun açıldığını dile getirdi.

Buyru, "Daha önceki evliliklerinden çocuğu olanlar, tekrar evlenip çocuk sahibi olamadıklarında tüp bebeğe başvuruyorladı. Fakat devlet 'daha önceki evliliğinizden çocuğunuz var' diye bunu karşılamıyordu. Düzenlemeyle yeni evliliklerinde çocuk sahibi olamıyorlarsa bunu devlet karşılar hale geldi. Devlet güvencesinde tüp bebek deneme yaşı da 23-38 arası oldu" bilgisini verdi.

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin yüzde 15'inin gebe kalamama sorunu yaşadığını dile getiren Buyru, bunların bir kısmının yumurtalıkları uyarıcı tedaviyle aşılama ya da başka yöntemlerle bazılarının da tüp bebek tedavisiyle çocuk sahibi olabildiğini anlattı.

Tüp bebek tedavisinin toplumda yüksek bir oranı ilgilendirdiğini belirten Buyru, "Bu tedaviye başvuran insan sayısı giderek artıyor. Çünkü giderek tüp bebekte başarı oranı artıyor ve tedavi kolaylaşıyor. Tüp bebek, çocuk sahibi olamayanlar için büyük bir umut" dedi.
1 yorum

Kırmızı meyvenin faydaları



"Kırmızı meyveler çocuklarda beyin fonksiyonlarını artırıyor"




Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülay Hamzaoğlu Öztürk, okul çağındaki çocuklarda özelikle kırmızı renkli meyve tüketiminin, beyin fonksiyonlarını artırdığını ve geliştirdiğini söyledi.

Öztürk yaptığı açıklamada, omega 3 kaynağı olarak bilinen balık ve cevizin yanı sıra kırmızı renkli meyvelerin de beyin fonksiyonlarını artırdığını anlattı.





Mevsimsel geçişi kısa olan kızılcık, ahududu, böğürtlen gibi kırmızı renkli meyvelerin zamanında tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, şöyle konuştu: "Okul dönemindeki çocukların 4 besin grubundan her gün bir çeşit tüketmesi yararlıdır.

Ekmek grubu, enerji harcamasının yüzde 55-60'ını oluşturuyor. Dolayısıyla her gün bir ya da iki dilim ekmeğe mutlaka yer verelim. Genelde çocuklarda eksik kalan sebze meyve grubunda 3-4 porsiyon ve mevsimindeki meyve ve sebzelerden öğünler oluşturulmalıdır. Süt ürünleri grubundan süt, yoğurt, ayran gibi çocuğunuzun sevdiği ürünlerden günlük iki su bardağı öğünlere yayarak verebilirsiniz.

Çocukların büyüme ve gelişiminde özellikle de kas oluşumunu destekleyen protein kaynaklı et, yumurta, bakliyat gibi ürünleri çocukların menüsünde yer verilmelidir”.



Öztürk, okul başarısında önemli etken olan kahvaltılarda, proteince zengin yumurtanın mutlaka her gün, doğru pişirilme yöntemleriyle hazırlanarak çocuklara yedirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI