işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Böbrek Tası Ameliyatı Nasıl Yapılır

Böbrek taşının doğal yollarla idrar kanalından geçerek düşürülemeyeceği durumlarda böbrek taşı ameliyatı yapılması zorunludur. Böbrek taşının boyutlarının 2 cm’den daha büyük olması ya da birden fazla çok sayıda böbrek taşının bulunması böbrek taşı ameliyatı yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Böbrek taşı ameliyatı günümüzde daha çok kapalı ameliyat olarak isimlendirilen endoskopik ameliyatlar ile gerçekleştirilir.

Açılan küçük bir kanal ile ameliyat gerçekleştirilir ve böbrek içerisinde oluşan taşların temizlenmesi sağlanır.PNL adı verilen bu yöntemin gerçekleştirilmesi için hastalara genel anestezi uygulanır ve ameliyat sonrasında böbreklerden idrar geçişini kısa bir süre dışarıya direkt olarak alması için küçük bir tüp takılır. Neforostamı tüpü adı verilen bu tüp en az 2 en fazla 5 gün boyunca hastanın vücudunda kalır ve daha sonra küçük bir müdahale ile çıkarılarak hastanın eski yaşamına dönmesi sağlanır.

Böbrek taşı ameliyatı için tercih edilen bir diğer yöntem ise üretoroskopik müdahalelerdir. Bu müdahalenin en büyük avantajı hastaların aynı gün hastaneden taburcu olmalarına olanak sağlamasıdır. Böbrek taşı ameliyatı için seçilecek yöntem hastanın genel sağlık durumu, yaşı ve böbrek taşının boyutları ile miktarına bağlı olarak belirlenmektedir. Bu nedenle doktorunuzun önerisine güvenmeniz ve onun talimatlarını dinlemeniz önemlidir. Ameliyatların tümü böbrekte çok sayıda taş olması, taşın idrar kanalından atılamayacak kadar büyük olması ya da var olan taşın kırılamaması durumunda tercih edilmelidir.

0 yorum

Böbrek Hastalıkları

Sağlıklı bir anatomik yapıya sahip olan her insanda biri sağ biri de sol tarafta olmak üzere 2 adet böbrek bulunmaktadır. Böbreklerimiz vücudumuzun sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan boyut olarak minik ancak önem olarak çok büyük olan organlarımızdır. Vücudun süzgeçleri olarak çalışan böbrekler kanı süzerek zararlı maddeleri idrar içerisinde dışarıya atarken aynı zamanda hormon seviyesine de kontrol altında tutmakta ve vücudun sıvı dengesini ayarlamaktadır.

Böbrekler tüm bu görevleri nedeni ile büyük bir önem taşır ve sağlıklarının korunması zorunludur. Bu nedenle böbrek hastalıkları bilinmeli ve bu hastalıklara karşı önlemler alınarak belirtileri görüldüğü anda doktora başvuruda bulunulmalıdır. Böbrek hastalıkları arasında en tehlikeli olanı hiç şüphesiz böbrek yetmezliği hastalığıdır. Böbrek yetmezliğini bu kadar tehlikeli kılan ise hastalığın ileri evrelere kadar belirti vermeden ilerlemesi ve tanı konulduğu anda öncesi için hiç bir tedavi uygulanamamasıdır. Yani oluşan böbrek hasarları ilaçla tedavi edilememektedir.

Bir diğer sık görülen böbrek hastalığı ise böbrek iltihabı olarak bilinen nefrit hastalığıdır. Sürekli olarak tekrarlayan böbrek iltihapları böbrek yetmezliği hastalığına neden olabildiği için kesinlikle üzerinde durulmalı ve nedeni bulunarak bu nedenin ortadan kaldırılmasına yönelik tedavi planlanmalıdır. Böbrek hastalıkları arasında bunlara ek olarak böbrek büyümesi, böbrek taşı, kum dökülmesi ve böbrek kanseri gibi hastalıklarda yer almaktadır. Özellikle diyabet ya da kalp hastalığı gibi kronik hastalığı bulunan kişilerde böbrek sağlığı çok daha dikkatle takip edilmelidir.

0 yorum

Boyun Tutulması Nedenleri

Boyun tutulması çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve boynun istenilen tarafa çevrilememesine neden olan ya da boyun hareket ettirildiğinde ağrı hissedilmesine neden olan bir hastalıktır. Boyun tutulması nedenleri arasında ilk sırada gece yatış pozisyonu yer alır. Çok yüksek ya da çok alçak bir yastıkta yatmak ya da yastığın gece kayması sonucu yastıksız yatmak gibi nedenler boyun tutulmasına neden olabilmektedir.

Bunun yanı sıra başın uzun süre hareket ettirilmeden aynı pozisyonda tutulması, başın çok uzun süre dik tutulması, başın aniden çevrilmesi, çok ağır bir yükün zorlanarak kaldırılması ve çok yoğun bir psikolojik baskıya maruz kalınması bile boyun tutulmasına neden olabilmektedir. Boyunda bulunan kasların kasılması ve spazm oluşması genelde çok ağrılı bir tablonun oluşmasına ve kişinin günlük işlerini bile yapmasını engelleyecek seviyelere gelebilmekedir. Boyun ağrısı yaşayan kişilerin yapmaları gereken ilk şey bol bol dinlenmektir. Boynu zorlamadan dinlenmesini sağlamak ve doktor reçetesi ile kas gevşetici kremler ile ağrılı bölgeye masaj yapmak hastaları rahatlatacak basit önlemler arasında yer alır.

Özellikle kas gevşetici kremler ile yapılan masaj sonrası hastaların büyük bir bölümünde rahatlama görülmektedir. Kremlerin etkisiz kaldığı durumlarda ise yine sadece doktor reçetesi ile kullanılabilecek kas gevşetici ilaçlar bu bölgede kasılan kas ve sinirlerin gevşemesini sağlayarak sizi rahatlatacaktır. Boyun tutulması genelde bu tip basit önlemler ile geçer ve hastanın başka bir tedaviye ihtiyacı kalmaz. Ancak boyun tutulmasının alınan tüm önlemler ve uygulanan yöntemlere rağmen 3 günden daha uzun sürmesi halinde doktora başvuruda bulunulması büyük önem taşımaktadır.

0 yorum

Meme Kanseri Evreleri

Meme kanseri evreleri diğer kanser türlerinde de olduğu gibi kanserli hücrelerin yayılımına ve kanserli kitlenin boyutlarına göre belirlenir. Meme kanseri evreleri arasında ilk sırayı henüz kanser oluşumunun yeni başladığı ve kanserli hücrelerden oluşan tümörün boyutlarının 2 cm.’den küçük olduğu Evre 1 almaktadır. Meme kanseri birinci evre de kanserli hücrelerin başka bir organa ya da lenf bezine sıçraması söz konusu değildir. Birinci evrede yakalanan meme kanseri hastalarında hemen cerrahi müdahale uygulanmakta ve meme kanseri ameliyatı ile kanserli hücreler temizlenmektedir.

Meme kanseri ikinci evrede ise meme kanserini oluşturan tümor 2-5 cm. boyutlarına ulaşmakta ya da yine 2 cm. çapında olan tümöre ek olarak kanserli hücreler en yakın bölge olan koltuk altı lenf bezlerine sıçramış durumdadır. Bu evrede de yine kanser kolay bir şekilde tedavi edilebilmekte ve uygulanacak meme kanseri ameliyatı sonrası doktorun gerek görmesi halinde tamamlayıcı tedaviler olan radyoterapi ve kemoterapi ile meme kanseri hastaları iyileşebilmektedir.

Meme kanseri 3. evre ise Evre 3A, Evre 3B ve Evre 3C olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Meme kanseri 3. evre de tümör 5 cm. çapına ulaşmıştır ve koltuk altı bölgesi, göğüs duvarı ve meme derisi gibi yakın organlara kanserli hücrelerin yayılımı gerçekleşmiş durumdadır. Bu evrede yine hastaların büyük bir bölümü sağlıklarına kavuşmaktadır. Meme kanserinin son evresi ise 4.evredir. Meme kanseri 4. evre de kanserli hücreler uzak organlara yayılarak metastaz oluşmasına neden olmuş durumdadır.

0 yorum

Seker Hastalıgı Tedavisi

Şeker hastalığı tedavisi için uygulanacak yöntem hastalığın tanı konulduğu evreye, hasta olan kişinin yaşına ve genel sağlık durumuna bağlı olarak belirlenmektedir. Hastalık erken evrede yakalandıysa, kişinin başka bir sağlık sorunu yok ise ilk önce uygulanacak tedavi yöntemi şeker hastası olan kişinin sıkı bir diyete alınmasıdır. Yağ seviyesinin ve proteinin kontrol altına alındığı, sofra şekeri gibi hızlı sindirilen şeker türlerinin yasaklandığı ve vücut tarafından ihtiyaç duyulan vitamin ve mineralleri sağlayacak yeşil yapraklı sebzelerden zengin olan diyetler uygulandığı takdirde kandaki şeker seviyesi daha kolay şekilde kontrol altında tutulmaktadır.

Diyetine dikkat eden, düzenli olarak egzersiz yapan kişilerde kandaki şeker seviyesinin kontrol altında tutulması çok daha kolaydır. Ancak diyetine uymayan kişilerde şeker seviyesi hızlı bir şekilde yükseleceği için ek önlemler alınması gerekir. Şeker hastalığı; tip 1 şeker hastalığı ve tip 2 şeker hastalığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Tip 2 şeker hastalığı tedavisi için diyet ve sporun etkisiz kaldığı yerde şeker  hapı kullanımına başlanır.

Şeker hapının da kandaki şeker seviyesini kontrol altına almakta yetersiz kalması durumunda en son uygulanacak şeker hastalığı tedavi yöntemi insülin iğnesi kullanımıdır. İnsülin iğnesi kullanımı kullanılan iğnenin etki ve kalıcılık süresine göre planlanmakta ve genelde düşük dozlu iğneler her yemek sonrası enjekte edilerek şeker seviyesinin kontrol altında tutulması amaçlanmaktadır. Tip 1 diyabet hastalığı tedavisi için uygulanan değişik bir yöntem ise hastaya pankreas nakli yapılmasıdır. Ancak pankreas nakli sonrası vücudun yeni nakil edilen hücreleri reddetmesi nedeni ile bir süre sonra yine şeker hastalığının nüksetmesi riski bulunmaktadır.

0 yorum

Beyin Kanaması Sonucları

Beyin kanaması sonuçları kanamanın boyutuna ve etkilenen bölgeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. En sık rastlanılan beyin kanaması sonuçları yüzde çarpıklık, konuşma bozukluğu, vücudun belli bir bölgesini hareket ettirememe ve felçtir. Ayrıca kelimeleri söylerken zorlanma ve telaffuz bozuklukları da beyin kaması sonrası ortaya çıkan komplikasyonlar arasında yer almaktadır.


Beyin kanaması sonucu ortaya çıkan belirtiler genelde kalıcı olarak gerçekleşen hasarları göstermektedir. Bunun ana nedeni sinir hücrelerinin kendisini yenileyemesi ve ölen hücrelerin tamamının kalıcı olarak kaybedilmesidir. Yani beyin kanaması sonucu ortaya çıkan konuşma bozukluğu belirtisi beyinin bu alanında meydana gelen hücre ölümleri sonucu ortaya çıktığı için beyin kanaması tedavisi tamamlandıktan sonra da görülmektedir. Bu nedenle beyin kanamasına çok hızlı bir şekilde müdahele edilmesi gerekir. Hızlı müdahale daha az beyin hücresinin ölümü anlamına geldiği için beyin kanaması tedavisi sonrasında da daha az hasar anlamına gelmektedir.

Erken dönemde yapılan tedavinin en önemli yararı henüz tam olarak ölmemiş olan hücrelerin kurtarılmasına olanak sağlamasıdır. Beyin kanaması geçiren kişilerin sonrasında yaşamlarına daha dikkat etmeleri ve özellikle de tansiyonlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Beyin kanaması nedeni belirlendikten sonra sonrasında alınacak önlemler belirlenir. Kan sulandırıcı ilaçlar kullanan kişilerde bu ilacın dozajının ayarlanması, tansiyona bağlı olarak gerçekleşen beyin kanamalarında tansiyonun kontrol altında tutulması ve gün içerisinde tansiyonu yükseltecek aşırı hareketlerden kaçınılması zorunludur.

0 yorum

Beyin Kanaması Nedenleri

Beyin kanaması dış ve iç etkenlere bağlı olarak meydana gelebilir. Kafa travmaları ve başa alınan şiddetli darbeler beyin kanamasına neden olabilmektedir. Aslında bu tip hastalar travma sonrası hastaneye başvuruda bulundukları ve hemen müdahale edildikleri için daha şanslıdırlar.

Travmalara bağlı olmaksızın gerçekleşen beyin kanamaları nedenleri arasında ilk sırayı yüksek  tansiyon alır. Tansiyonun hızla yükselmesi ince olan beyin damarlarının içinde dolaşan kan basıncını arttırdığı için bu damarlarda meydana gelen zedelenmeler beyin kanamasına neden olmaktadır. Yine beyin tümörleri olan ya da ince beyin damarlarına sahip olan kişilerde beyin kanaması riski daha yüksek bulunmaktadır. Beyin kanaması nedenleri arasında bunlara ek olarak beyinde meydana gelen damar tıkanıkları, kanın aşırı sulanması, beyin dokusunun çeşitli nedenlerle zarar görmesi ve beyin damarlarında meydana gelen anevrizmalar da beyin kanaması nedenleri arasında yer almaktadır. Beyin kanamasının tedavi edilmesi ve sonrasında tekralamasının engellenmesi adına altta yatan nedenin bulunması büyük önem taşımaktadır. Çünkü beyin kanaması tedavisi aslında tamamen altta yatan nedenin ortadan kaldırılmasından oluşur.

Örneğin tümör var ise tümörün alınması, kan aşırı sulanıyorsa kan sulandırıcı ilaçların kullanımının bırakılması, hasarlı beyin dokusu bulunuyorsa bu bölgenin tedavi edilmesi, yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması yaşanıyorsa tansiyonun sürekli olarak kontrol altında tutulması gibi unsurlar beyin kanaması tedavisi olarak kabul edilmekte olup hepsi aslında var olan nedenin ortadan kaldırılmasına dayanmaktadır. 
0 yorum

Beyin Kanaması Belirtileri

Beyin kanaması sonucu kanamanın görüldüğü bölgedeki beyin hücrelerinin kalıcı olarak ölmesi nedeni ile hastanın hemen en yakın sağlık kuruluşan götürülmesi büyük önem taşımaktadır. Bu da sadece ortaya çıkan beyin kanaması belirtilerinin herkes tarafından bilinmesi ile mümkündür. Beyin kanaması belirtileri ilk etapta çok anlaşılır belirtiler olmasa da kanamının miktarına ve kanamanın oluştuğu bölgeye bağlı olarak ilerleyen evrelerde ortaya değişik ve fark edilir ciddi belirtiler çıkar.

Peki beyin kanaması belirtileri nelerdir?
Beyin kanaması belirtileri arasında ilk sırayı  şiddetli baş ağrısı alır. Özellikle de şiddetli beyin kanamalarında ilk önce şiddetli baş ağrısı ortaya çıkar ve bu belirtiyi mide bulantısı, kusma ve kısmı felçler takip eder. Ancak daha hafif seyreden kanamalarda bu belirtiler daha yavaş ortaya çıkar. Anevrizma patlamaları sonucu oluşan beyin kanamalarında ise anlık baş ağrısı başlar ve son derece şiddetli bir halde seyreder. İlk defa bu kadar şiddetli baş ağrısı yaşadığını hisseden kişiler bu nedenle bir doktora başvuruda bulunmalıdır. Nedensiz ortaya çıkan ve daha önce hiç yaşamadığınız kadar şiddetli seyreden baş ağrıları patlayan anevrizma belirtisi olabilir.

Baş ağrısının yanı sıra ağızda çarpıklık, aniden ortaya çıkan konuşma bozuklukları, şiddetli bulantı ve bulantıya bağlı meydana gelen kusma, görmede meydana gelen bozukluklar, dengenin sağlanamaması, bilinç kayıplarının yaşanması ve felç beyin kanamasına bağlı olarak ortaya çıkan başlıca nedenler arasında yer almaktadır.


0 yorum

Bel Fıtıgı Tedavisi

Her hastalıkta olduğu gibi bel fıtığı tedavisinde de tedaviyi belirleyecek en önemli faktör hastalığın yakalandığı aşamadır. Bel fıtığı erken evrelerde yakalandığı takdirde hastalar basit bir fizik tedavi süreci sonrasında eski sağlıklarına kavuşabilmektedir. Ancak ileri evre bel fıtığı hastalarında fizik tedavi yetersiz kalacağı için cerrahi müdahaleler gerekebilmektedir. Cerrahi müdahale bel fıtığı tedavisi için tüm yöntemler uygulandıktan ancak başarı elde edilemedikten sonra uygulanmalıdır.

Bel fıtığı ameliyatı günümüzde büyük bir hız ile gelişmeyi sürdüren sağlık teknolojisi sayesinde artık çok daha güvenilir bir yöntem haline gelmiştir. Özellikle de mikrocerrahi yöntemi ile yapılan ameliyatlarda hastalar aynı gün taburcu edilerek evlerine gönderilmekte ve çok daha kısa bir süre içinde günlük yaşamlarına dönmektedir. Bel fıtığı ameliyatı ile fıtığın oluştuğu bölge temizlenmekte ve tedavi süreci tamamlanmaktadır. Bir başka tedavi yöntemi ise ilaçla tedavi yöntemidir. Bel fıtığının ilaçla tedavi edilmesi söz konusu değildir. Daha doğrusu ilacın tedavi edici hiç bir özelliği yoktur ve sadece hastanın oluşan ağrılarından kurtulmasını sağlar.

Yatak istirahatı yapan hastanın ağrılarının azaltılarak yatar pozisyonda daha fazla zaman geçirmesini sağlamak tedavinin asıl amacıdır ve bu süre boyuncu vücudun kendini yenilemesi ve oluşan fıtığın kendiliğinden geçmesi beklenir. Erken evre fıtık oluşumlarda bu mümkündür ve yatak istirahatı yapan kişilerde iyileşme yaşanır. Ancak hastanın dinlenmesine rağmen geçmeyen fıtıklarda fizik tedavi uygulanması zorunludur.

0 yorum

Basur Tedavisi Nasıl Yapılır

Günümüzde pek çok kişi son evreye gelmeden önce basur için başvuruda bulunmak istemez. Oysa gelişen sağlık teknolojisi ile beraber basur tedavisi artık çok daha kolay bir şekilde yapılabilmekte ve uygulanan tedavi yöntemine bağlı olarak değişmekle berer hastalar aynı gün hastaneden taburcu edilmektedir. Basur tedavisi için ilk kullanılan ilk yöntem ilaçla tedavi yöntemidir.


Basur ilaçları kullanılarak hastalığın kontrol altına alınması amaçlanır. Ancak ileri evrelerde doktora başvuruda bulunan kişilerin ilaçla tedavi edilmesi son derece zordur. Bu nedenle çeşitli cerrahi müdahaleler uygulanarak hastalığın tedavisine çalışılır. Lazerle basur tedavisi de bunlardan biridir. Makatın içinde kalan basur memeleri lazer ışınları ile damarın söndürülmesi şeklinde tedavi edilmekte ve erken evrede yakalanan basur hastaları bu şekilde sağlıklarına kavuşmaktadır. İleri evrelerde olan hastalar için ise  lazer ışınları çok daha etkili sonuç verip, daha kısa sürede iyileşme sağladığı için bıçak yerine kullanılarak basur ameliyatı gerçekleştirilmektedir.

Basur tedavisi için uygulanan bir diğer yöntemde basur memesinin bantla boğulmasıdır. Boğma yöntemi sonucu hemoroid memesi kendiliğinden düşmektedir. Ancak memenin düşmesi hem çok kanamalı hem de çok ağrılı olduğu için artık günümüzde pek tercih edilen bir yöntem değildir. Bunların dışında açık ve kapalı ameliyat yöntemleri ile hastaların tedavileri de gerçekleştirilebilmektedir. Basur tedavisi için uygulanacak yöntem hastalığın evresine bağlı olarak belirlendiği için burada doktorunuzun önerilerine uymanız ve mümkün olduğunca doktorunuza güvenmeniz gerekmektedir.

0 yorum

Bagırsak Kanserinin Belirtileri Nelerdir

Bağırsak kanserleri; ince bağırsak kanseri ve kalın bağırsak kanseri olmak üzere iki farklı kategoride incelenmektedir. Kalın bağırsak üzerinde bulunan hücrelerde meydana gelen kanser oluşumu kalın bağırsak kanseri olarak isimlendirilen kolon kanseri hastalığına yola açarken ince bağırsak üzerinde meydana gelen kanserli hücre oluşumları ise ince bağırsak kanserine neden olmaktadır.

Bağırsak kanseri belirtileri kanserin oluştuğu bölgeye ve içerisinde bulunduğu evreye bağlı olarak değişmektedir. Erken evre bağırsak kanseri hastalarında mide ve karın ağrıları, büyük tuvalete çıkma alışkanlıklarının ani olarak değişmesi ve uzun süreli kabızlık ya da ishal olma gibi belirtilerdir. Hastalık ilerledikçe bu belirterilerin şiddetlir arttığı gibi aynı zamana yorgunluk, halsizlik, nedensiz kilo kaybı ve gaita içerisinde kan gelmesi ya da gaitanın siyah olarak çıkması gibi daha ciddi belirtiler görülmektedir. Bu belirtiler hemoroid gibi başka nedenlere bağlı olarakta ortaya çıkabileceği gibi yine de bir doktora başvuruda bulunulmasını zorunlu kılan önemli belirtiler olarak görülmelidir.

Unutulmamalıdır ki her kanser tedavi edilebilir bir hastalıktır ancak burada önemli olan kanserin erken evrede yakalanabilmesidir. Vücudunuzun size gönderdiği sinyalleri görmezden gelmeniz kanser olduğunuz gerçeğini değiştirmeyeceği gibi aynı zamanda kanserinizin ilerlemesine neden olarak daha zorlu bir tedavi süreci yaşamanıza neden olacaktır. Bağırsak kanseri için tercih edilen ilk yöntem cerrahi müdahale ile kanserli hücrelerin yer aldığı bağırsak kısmının alınmasıdır.

0 yorum

Akciger Kanseri Yasam Süresi

Akciğer kanseri yaşam süresi kanserin yakalandığı evreye göre değişmektedir. Ayrıca hastanın iyileşmeye olan inancı ve yaşama motivasyonu da yaşam süresini belirlemektedir. Akciğer kanseri evreleri tedaviye ve buna bağlı olarak yaşam süresine etki etmektedir. Erken evrede yakalanan akciğer kanseri hastaları sadece uygulanan akciğer kanseri ameliyatı ile tedavi edilebilmekte ve hastalar normal hayatlarına geri dönmektedir.

Ancak ileri evre akciğer kanseri hastaları için çok daha zorlu bir tedavi süreci uygulanmaktadır. Son evre akciğer kanseri yaşam süresi ise ne yazık ki çok kısadır. Akciğer kanseri tüm kanın süzüldüğü ve diğer organlarla etkileşim içerisinde olduğu için uzak metastaza son derece açık bir kanser türüdür. Bu nedenle erken evrede yakalanması büyük önem taşımaktadır. Ancak hastalığın anlaşılabilir belirtileri kanserin yayılımı ile ortaya çıktığı için düzenli olarak doktor kontrolünden geçmeyen kişilerde ya akciğer kanseri tanısı tesadüfen çekilen akciğer filmi ile yakalanmakta ya da hastalık ilerledikten sonra yakalanması mümkün olmaktadır.

Bu nedenle özellikle de birinci derece yakın akrabalarında akciğer kanseri görülen ve sigara tiryakisi olan kişilerin düzenli olarak balgam testi yaptırmaları ve düzenli takip altında tutulmaları gerekmektedir. Her zaman söylendiği gibi öldürücü olan kanser değil kanserin geç teşhis edilmesidir. Bugün artık gelinen son noktada gelişen sağlık teknolojisi sayesinde erken evrede yakalanan hemen hemen tüm kanser türleri kalıcı olarak tedavi edilebilmektedir...

0 yorum

Akciger Kanseri Tedavisi

Akciğer kanseri tedavisi için uygulanacak yöntem için en önemli belirleyici unsur kanserin yakalandığı evredir.Erken evrede yakalanan kanser hastalarında uygulanacak ameliyat sonrası iyileşme başarısı sağlanabilmektedir.


Akciğer kanseri yaşam süresi erken evrelerde yakalanan hastalarda çok daha uzun olurken ayrıca yaşam standardı da yine bu hastalarda çok daha yüksektir. Bu nedenle akciğer kanseri belirtileri hakkında bilgi edinilmeli ve yıllık rutin kontroller yapılarak hastalık riski yakından takip edilmelidir. Akciğer kanseri evre 1 ve akciğer kanseri evre 2 hastalarında uygulanacak ilk tedavi yöntemi akciğer kanseri ameliyatı yapılmasıdır. Akciğer kanseri ameliyatı birinci evrede sadece kanserli kitlenin alınmasını içerir. Ancak ilerleyen evrelerde akciğerin birazının ya da bir lobun tamamen alınması da mümkündür. Buradaki en önemli belirleyen kanserli oluşumun akciğer üzerindeki yayılımıdır. Akciğer kanseri ameliyatı sonrasında bazen ek tedavi ihtiyacı duyulmazken bazen adjuvan yani tamamlayıcı tedaviler olan kemoterapi ve radyoterapi uygulaması da gerekebilir.

Üçüncü evre akciğer kanseri hastalarında ilk olarak kemoterapi ve radyoterapi uygulamasına başlanır. Bu tedaviler sonrasında kanserli hücrelerin yayılımında azalma görülür ya da yayılmış hücrelerde gerileme yaşanırsa hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna bağlı olarak akciğer kanseri ameliyatına karar verilebilmektedir. 4. evre akciğer kanseri hastalarında ise genelde yapılan müdahaleler tedavi amaçlı olmayıp ana amaç gerek hastanın kalan ömrünü uzatmak gerekse de yaşam standartlarının yükseltilmesini amaçlamaktadır.

0 yorum

Akciger Kanseri Nasıl Ortaya Çıkar

Akciğer kanseri hücrelerde meydana gelen mutasyonlar sonucu ortaya çıkan bir kanser türüdür. Akciğeri meydana getiren hücrelerden tek birinin bile DNA’sında bozulma yaşanması sonucu kanser oluşur. Kanserli hücreler çoğalarak kanserin yayılmasına neden olur. Kanserin erken evrede yakalanması halinde bu sorunlu hücreler temizlenerek kanser tedavi edilir. Ancak kanser tedavisi için gerekli olan en önemli şey kanserin erken evrede yakalanabilmesidir. Bu nedenle kanserin nasıl ortaya çıktığı çok iyi bilinmeli ve erken evre kanser belirtileri takip edilmelidir.

Peki akciğer kanseri nasıl ortaya çıkar?
Akciğer kanserini diğer kanser türlerinden ayıran en önemli özelliği belirtilerin çok geç ortaya çıkmasıdır. Akciğer kanseri belirtileri son derece hafif belirtilerdir. Üstelik hafif ateş, hafif öksürük ve yorgunluk gibi ortaya çıkan ilk akciğer kanseri belirtileri başka pek çok hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan basit belirtilerdir. Bu nedenle çoğu kişi doktora başvuruda bulunmaya gerek duymaz. Ancak bu süre boyunca akciğer kanseri sinsi bir şekilde ilerlemeyi sürdürmekte ve bu ilerlemeye bağlı olarak daha ciddi belirtiler olan geçmeyen inatçı öksürük, hızlı kilo vermek ve kan tükürmek gibi ciddi belirtiler ortaya çıkmaktadır.

Akciğer kanseri aslında tespiti son derece kolay bir kanser türüdür. Sadece çekilecek basit bir akciğer filmi bile kanserin yakalanmasını sağlamaktadır. Ayrıca akciğer kanserinin anlaşılması için balgam testi gibi testler de bulunmaktadır. Bu testlerin uygulanması halinde akciğer kanseri olup olmadığı anlaşılmaktadır. Burada önemli olan akciğer kanserine yönelik araştırma yapılmasını sağlamaktır.

0 yorum

Akciger Kanserinin Evreleri

Akciğer kanseri evrelemesi kanserli hücrelerin yayılımına ve boyutlarına bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Akciğer kanseri genel olarak 4 ana evrede incelenmektedir. Akciğer kanseri 1. evre ilk evre olarak kabul edilmektedir. Birinci evre akciğer kanseri hastalarında kanserli oluşum gösteren kitlenin boyutları henüz 5 cm. çapından daha küçüktür ve kanserli hücrelerin tümü akciğer dokusu üzerinde yer almaktadır.

Yani yakın hiç bir organa ya da lenf bezlerine yayılım söz konusu değildir. Bu evrede anlaşılır hiçbir akciğer kanseri belirtisi görülmez. Akciğer kanseri ikinci evre yine kanserin kolay tedavi edilebildiği ancak belirtilerin çok anlaşılır olmaması nedeni ile zor yakalanabildiği bir evredir. Bu evrede kanserli hücrelerin boyutları 7 cm. çapını aşmamakla beraber akciğer içerisinde yer alan lenf bezlerine yayılım ya da kanserli hücrelerden oluşan tümörün lob bronşunu tıkamış olması durumu söz konusudur. Bu evrede yakalanan hastalar hemen ameliyata alınmakta, akciğer kanseri ameliyatı sonrası kemoterapi tedavisi ile desteklenerek sağlıklarına kavuşmaları sağlanmaktadır.

Akciğer kanseri üçüncü evrede diğer organlara yayılım söz konusu olmamakla beraber lenf bezi, kaburga ve kalp zarı gibi göğüs içerisinde yer alan yapılarda kanserli hücreler gözlemlenmektedir. Bu evrede tümor 7 cm. çapını geçmiş olur. Bu evrede yakalanan akciğer kanseri hastalarında öncelik kemoterapi ve radyoterapi uygulanarak hastalığın kontrol altına alınmasını sağlamak ve bunda elde edilen başarıya göre ameliyata karar vermektir. Akciğer kanseri 4. evre ise kanserli hücrelerin diğer akciğer lobuna ya da beyin, böbrek üstü bezleri ve karaciğer gibi organlara sıçraması ile oluşur. Ne yazık ki Akciğer Kanseri 4. evre hastalarında tedaviden çok hastanın yaşam kalitesini ve süresini uzatmaya çalışılmaktadır.

0 yorum

Bel Fıtıgı Ameliyatı Nasıl Yapılır

Bel fıtığı ameliyatı çok ciddi bir ameliyat olup ameliyat öncesinde mutlaka diğer bel fıtığı tedavi yöntemlerinin denenmiş olması gerekmektedir. Yani bel fıtığı ameliyatı hastanın diğer tedavi yöntemlerine cevap vermemesi ve hastalığının ilerlemesi halinde seçilmesi gereken bir yöntemdir. Mikro cerrahi yöntemlerinin kullanıldığı bel fıtığı ameliyatları daha güvenilir bulunmaktadır.


Mikro cerrahi yönteminin kullanıldığı ameliyatlarda daha küçük kesiler açıldığı için hastanın iyileşme süreci ile beraber hastaneden taburcu olarak günlük yaşamına dönme süresi kısalmaktadır.  Endoskopik yöntemlerin yetersiz kalması ve hastaya müdahalenin zorlaşması halinde açık ameliyata geçiş riski her zaman bulunmaktadır. Bel fıtığı ameliyatının ana amacı sinire baskı yapan kıkırdak dokunun temizlenmesi ve bu bölgenin rahatlatılmasıdır.


Bel fıtığı ameliyatı sonrası ameliyat olan kişilerin günlük yaşamlarında çok daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Bel fıtığı ameliyatı sonrası dikkat edilmesi gereken en önemli unsun aşırı kilo almaktan kaçınılmasıdır. Yine aşırı ağır eşyaların kaldırılmaması, hareket ederken ani ve biçimsiz hareketlerden kaçınılması, otururken doğru pozisyonda oturulması gibi ameliyat sonrası dikkat edilmesi gerekenler arasında yer almaktadır. Bel fıtığı ameliyatından sonra dikkat edilmesi gerekenler aslında bel fıtığına yakalanmamak için alınması gereken önlemler ile aynıdır. Yani dikkat edilecek maddeler sadece ameliyat olan kişiler için geçerli maddeler olmayıp bel fıtığından korunmak isteyen kişilerin de dikkat etmeleri gereken hususlar arasında yer almaktadır.  

0 yorum

Böbrek Tası Nasıl Düser

Böbrek taşları çeşitli nedenlere bağlı olarak vücudun kendi kendisine ürettikleri sert yapılı kimyasallardır ve bu nedenle taş olarak isimlendirilmektedir. Böbrek taşının nasıl düşürüleceğini belirleyen en önemli faktör taşın miktarı ve boyutudur. Küçük boyutlara sahip az sayıda oluşan böbrek taşı genelde hiç bir müdahaleye gerek kalmadan idrar yolu ile vücuttan atılmaktadır.

Bu süreçte ne yazık ki duyulacak acı çok yüksek olacağı için tedavi amaçlı olarak hastaları rahatlatmak adına yüksek dozlu ağrı kesici ilaçlar kullanılmaktadır. İlaç kullanan hastalardan doktorlarının istediği tek şey ise idrarlarını bir kap içerisine yaparak taşın düşüp düşmediğini düzenli olarak kontrol etmeleridir. Ancak idrar kanallarından geçemeyecek kadar büyük olan böbrek taşlarına mutlaka müdahale edilmesi gerekir. Böyle bir durum ile karşılaşılan hastalarda tercih edilen ilk yöntem özel bir yöntem ile taşın kırılmasıdır.

Böbrek taşı kırma olarak isimlendirilen bu yöntemde özel ses dalgaları yollanarak böbrek taşının kırılması amaçlanır. Böylelikle boyutu küçülen böbrek taşları yine idrar yolları ile vücuttan atılabilmektedir. Ancak bazen bu yöntemin başarısız olması söz konusu olabilmektedir. Taşın kırılamaması halinde tek çare cerrahi müdahaledir. Açılacak küçük bir kesiden böbreğin içine girilerek ya taş bir bütün olarak dışarı çıkarılmakta ya da böbrek içinde kırılarak küçük parçalara ayrılmaktadır. Taşın çok büyük olduğu ya da böbrekte çok sayıda taş bulunması halinde cerrahi müdahale yöntemleri tercih edilmektedir. 

0 yorum

Böbrek Hastalıkları

Sağlıklı bir anatomik yapıya sahip olan her insanda biri sağ biri de sol tarafta olmak üzere 2 adet böbrek bulunmaktadır. Böbreklerimiz vücudumuzun sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan boyut olarak minik ancak önem olarak çok büyük olan organlarımızdır. Vücudun süzgeçleri olarak çalışan böbrekler kanı süzerek zararlı maddeleri idrar içerisinde dışarıya atarken aynı zamanda hormon seviyesine de kontrol altında tutmakta ve vücudun sıvı dengesini ayarlamaktadır.

Böbrekler tüm bu görevleri nedeni ile büyük bir önem taşır ve sağlıklarının korunması zorunludur. Bu nedenle böbrek hastalıkları bilinmeli ve bu hastalıklara karşı önlemler alınarak belirtileri görüldüğü anda doktora başvuruda bulunulmalıdır. Böbrek hastalıkları arasında en tehlikeli olanı hiç şüphesiz böbrek yetmezliği hastalığıdır. Böbrek yetmezliğini bu kadar tehlikeli kılan ise hastalığın ileri evrelere kadar belirti vermeden ilerlemesi ve tanı konulduğu anda öncesi için hiç bir tedavi uygulanamamasıdır. Yani oluşan böbrek hasarları ilaçla tedavi edilememektedir.

Bir diğer sık görülen böbrek hastalığı ise böbrek iltihabı olarak bilinen nefrit hastalığıdır. Sürekli olarak tekrarlayan böbrek iltihapları böbrek yetmezliği hastalığına neden olabildiği için kesinlikle üzerinde durulmalı ve nedeni bulunarak bu nedenin ortadan kaldırılmasına yönelik tedavi planlanmalıdır. Böbrek hastalıkları arasında bunlara ek olarak böbrek büyümesi, böbrek taşı, kum dökülmesi ve böbrek kanseri gibi hastalıklarda yer almaktadır. Özellikle diyabet ya da kalp hastalığı gibi kronik hastalığı bulunan kişilerde böbrek sağlığı çok daha dikkatle takip edilmelidir. 

0 yorum

Bel Fıtıgı Belirtileri Nelerdir

Bel ağrıları pek çok kişinin hayatlarının bir bölümünde yaşadıkları sağlık sorunları arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Özellikle de ağır işlerde çalışan kişilerde bel ağrısı çok daha fazla görülmektedir. Bel ağrısı genelde bel fıtıklarına bağlı olarak ortaya çıksa da yine de bel fıtığına bağlı olmayan ağrıların görülme oranı da yüksektir. Peki bel fıtığı belirtileri nelerdir?

Bel fıtığı belirtileri arasında ilk sırayı şiddetli ağrı atakları alır. Bu ağrılar bel bölgesinde oluşur ve direkt olarak bacağa vurur. Her iki bacakta yoğun ağrı hissi oluşabileceği gibi aynı zamanda tek bir bacakta da oluşabilmektedir. İlerleyen bel fıtığı hastalarında ise ağrı ile beraber bacaklarda güç kaybı ve his kaybıda oluşabilmektedir. Bunun nedeni oluşan bel fıtığının bacak sinirlerine baskı yapmasıdır. Ortaya çıkan bel fıtığı belirtisi için belirleyici en önemli etken fıtığın boyutudur. İleri evre bel fıtığı hastalarında bu belirtilere ek olarak idrarını tutamama, tuvaletini yaparken aşırı derecede zorlanma, bacakta şiddetli his kaybı ve hatta felç bile görülebilmektedir. 

Günümüzde sağlık teknolojisinde yaşanan gelişmelere bağlı olarak bel fıtığı tanısı artık çok daha kolay bir şekilde konulabilmektedir. Tomografi gibi görüntüleme sistemleri sayesinde fıtıklar çok rahat bir şekilde belirlenirken aynı zamanda boyutları da belirlenerek tedavi aşamasına geçilebilmektedir. Bel fıtığı çekilebilecek basit bir emar ile bile kolaylıkla belirlenebilmektedir. 

0 yorum

Meme kanseri nasıl anlasılır

Meme kanseri meme dokusunu meydana getiren hücrelerin çeşitli nedenlere bağlı olarak DNA yapılarında meydana gelen bozulmalar sonucu oluşan kanser türüdür. Meme kanseri diğer kanser türlerine oranla çok erken dönemde oldukça anlaşılır belirtiler verdiği için genelde erken evrede yakalanabilmektedir. Peki meme kanseri nasıl anlaşılır?

Meme kanseri en çok ele gelen kitle sonucu ortaya çıkmaktadır. Kadınların banyo esnasında vücutlarını yıkarken ya da kendi kendilerine meme muayanesi yaparken ellerine gelen kitle genelde doktora başvuruda bulunmalarına neden olmaktadır. Aslında sağlıklı her kadının 35 yaşından sonra hiçbir şikayetleri olmasa dahi yılda bir kere mamografi çektirmeleri gerekmektedir. Meme kanseri tanısı doktorunuz tarafından yapılan muyaene ve çekilen mamografi sonrasında konulabilmektedir.

Doktorun bu muayene esnasından şüpheli bir durum ile karşılaşması ve bunu çekilen mamografi ile desteklemesi halinde memeden biyopsi alınmasına karar verilir. Biyopsi ile meme kanseri tanısı kesinlik kazanır. Eğer gerçekten şüphelenildiği gibi meme kanseri söz konusu ise hemen meme kanseri tedavisi içi bir plan hazırlanır. Meme kanseri tedavisi için tanı koyan doktorunuz ile onkoloji uzmanı beraber çalışmakta ve ortak bir plan hazırlanarak hastanın mümkün olan en kısa sürede hastalığı yenmesi için gereken adımlar belirlenmektedir. Meme kanseri günümüzde artık gelişen sağlık teknolojisi sayesinde hem çok erken evrelerde yakalanabilmekte hem de çok daha kolay bir şekilde tedavi edilebilmektedir. 

0 yorum

Seker hastalıgının belirtileri

Yapılan araştırmalar sonucu şeker hastalığının her geçen gün hızını arttırarak yaygınlaştığını ortaya koymaktadır. Gerek günümüzün yaşam koşulları gerekse de insanların artık beslenme ve yaşama alışkanlıklarının hızlı bir şekilde değişmesi diyabetin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi şeker hastalığının da erken evrede yakalanması önemlidir. Bu nedenle şeker hastalığı belirtileri herkes tarafından çok iyi bilinmeli ve bu belirtilerin ortaya çıkması halinde vakit kaybedilmeden uzman bir hekim tarafından muayene olunması gerekmektedir.

Şeker hastalığı belirtileri arasında ilk ortaya çıkanlar ağızda kuruluk hissi ve sürekli idrara çıkma isteğidir. Bunun asıl nedeni kanda yükselen glukoz nedeni ile böbreklerin fazla glukozu atmaya çalışmasıdır. Ayrıca şeker hastalarında oluşan yaraların giderek daha geç iyileşmeye başlaması, sık acıkma hissi ve aşırı yemek yemeye rağmen hızlı bir şekilde kilo verilmesi, mide bulantıları ve buna bağlı olarak oluşan kusma, sürekli olarak kendini yorgun hissetme ve bitkinlik hissi gibi belirtiler de şeker hastalığı belirtileri olarak kabul edilmektedir.

Bu belirtiler başka hastalıkların da belirtileri olabileceği gibi yine de ihmal edilmemeli ve bu belirtileri gösteren kişilerin en azından bir kan testi yaparak kandaki şeker seviyelerini ölçtürmeleri tavsiye edilmektedir. Böylelikle ya hastalık şüphesi ortadan kaldırılacak ya da hastalık erken evrede yakalanarak tedavisine hemen başlanacaktır. Şeker hastalığı tedavisi artık günümüzde farklı pek çok yöntem ile gerçekleştirilmekte ve hastaların azmine bağlı olarak değişen oranlarda uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmek mümkün olmaktadır....

0 yorum

Akciger kanseri belirtileri

Akciğer kanserinin en çok ölüme neden olan kanser türü olmasının ana nedeni anlaşılır belirtilerin ilerleyen evrelerde ortaya çıkmasıdır. Birinci evre akciğer kanseri olan kişilerde ortaya çıkan belirtiler hafif öksürük, düşük ateş ve aşırı yorgunluk hissidir. Akciğer kanserine yakalanan pek çok kişi bu belirtileri basit bir soğuk algınlığı belirtisi olarak görmekte ve doktora başvuruda bulunmadıkları için hastalığın erken dönemde yakalanma riskini düşürmektedir. İşin en kötü yanı ise pek çok doktorun da bu belirtiler karşısında soğuk algınlığı ilaçları yazdıkları hastaları evlerine göndermesidir.

Oysa ki çekilecek bir akciğer filmi röntgeni ile birinci evre akciğer kanseri tanısı konulması mümkündür. İlerleyen evrelerde hastalığın yayılımı ile beraber geçmeyen inatçı öksürük, balgamda kan görülmesi ya da öksürük sonrası ağıza kan gelmesi en belirgin akciğer kanseri belirtisi olarak görülmektedir. Bu belirtilerin ardından doktorlara yapılan başvuru sonrası akciğer filmi çekilmesi ya da balgam testi ile akciğer kanseri tanısı konulabilmekte bu tanı yapılan biyopsi ile kesinleştirilmektedir.

Akciğer kanseri tanısı konulan kişilerin hiç vakit kaybetmeden hemen tedaviye başlamaları gerekir. Bu nedenle bu dönemde doktor aramakla vakit kaybedilmemeli ve doktorunuza güvenerek tedavinizin hemen başlaması önemlidir. Erken evrede yakalanan akciğer kanseri hastaları için tedavide uygulanacak ilk yöntem akciğer kanseri ameliyatı olmaktadır. Ameliyatın ardından doktorun gerek gördüğü durumlarda tamamlayıcı tedavi olarak kemoterapi ve radyoterapi uygulanabilir. 

0 yorum

Agız yarası nasıl gecer

Ağız yaralarının oluşum nedeni henüz kesin olarak belirlenememiş olsa da yine de bu yaraların oluşumlarını tetikleyen bazı faktörler belirlenmiştir. Bunlar arasında en ilginç olanı ise ağız dokusunun narin olması nedeni  ile yenilip içilen besinlerden dolayı bu dokuların zarar görerek yara oluşumuna neden olmasıdır. 

Yani gün içerisinde tükettiğiniz bir bardak taze sıkılmış portakal suyu bile ağız dokunuz nazikse aft oluşumuna neden olabilmektedir. Bu nedenle ağız yarası tedavisi gören kişilerin  tedavi süresince asitli, aşırı ekşi ve acı yiyeceklerle  içeceklerden kesinlikle uzak durması gerekmektedir. Peki ağız yarası nasıl geçer?

Ağız yarası tedavisi için ilk öncelikle doktor muayenesi şarttır. Bu muayene esnasında doktorunuz aft nedenleri için inceleme yapacak ve hastalığın nedenini belirleyerek tedavi planlamasını buna göre gerçekleştirecektir. Aft nedeni bulunmazsa tedavi hem çok daha uzun sürecek hem de altta yatan neden ortadan kaldırılmadığı için hastalık sürekli olarak tekrarlayacaktır. Ağız dokusu narin olduğu için ağız yarası oluşan bir kişinin tedavi sonrası yapması gereken bu dokuyu tahriş edecek asitli yiyeceklerden uzak durmasıdır. Aynı şekilde vitamin eksikliği nedeni ile ağzında yaralar oluşan bir kişi ise vitamin takviyesi ile desteklenecektir.

Aft tedavisi için ilaç kullanımı son derece yaygındır. Aft ilaçları arasında en etkilileri antibiyotiklar ve içerisinde kortizon barındıran kremlerdir. Yine antiseptik özelliğe sahip ağız gargaraları hastanın ağrısını ve acısını dindirmek için kullanılmaktadır. Ağız yarası için ilaç kullanan kişiler gün içerisinde tuzlu su ile gargara yapmak, oksijenli suya batırılmış temiz bir pamuk ile yaraların üzerine kompres uygulamak gibi yöntemler ile biraz daha rahatlatılabilmektedir. 

0 yorum

Agız yarası icin ne yapmalı

Halk arasında ağız yarası olarak bilinen aftlar son derece sıkıntılı durumların oluşmasına neden olabilen ciddi bir hastalıktır. Özellikle de küçük çocuklarda çıkması çocuğun yemek yemesine engel olacağı için hızlı bir şekilde tedavi edilmelidir. Peki ağız yarası için ne yapmalı?

Ağız yarası tedavisi için yapılması gereken ilk şey hemen vakit kaybedilmeden bir doktora başvuruda bulunulmasıdır. Ağız yaraları ciddiye alınması gereken son derece ağrılı bir hastalıktır ve doktora başvuruda bulunulmadan ilaç alarak geçirilmeye çalışılmamalıdır. Aft tedavisi için doktorunuz size hastalığınızın durumuna göre uygun ilaçları reçete edecektir. Bu ilaçları düzenli bir şekilde kullandığınız takdirde genelde hastalık 7 ila 10 gün içerisinde geçecektir. Ancak bazı durumlarda ağız yaraları tekrarlayabilir. Tekrarlayan ağız yaraları için hastaların dikkat etmesi gereken en önemli konu bu dönemlerde aynı yiyecekleri yiyip yemedikleridir. Çünkü ağız dokusu nazik olan kişilerde asitli içecekler bile aft oluşumuna neden olabilmektedir.


Aft tedavisi en etkili şekilde aft oluşum nedeninin belirlenmesinin ardından gerçekleştirilir. Vitamin eksikliği kaynaklı ağız yarası oluşumlarında hastaya verilecek basit bir vitamin takviyesi bile hastalığın iyileşmesini sağlayacaktır. İlaç tedavisinin yanı sıra doktorunuzun da onayını alarak günde 3 kereden fazla olmamak üzere yarım kaşık tuz ilave edilmiş yarım bardak su ile ağzınızı gargara yapmanız da yaraların daha hızlı bir şekilde iyileşmesine yardımcı olacaktır.

0 yorum

Ihlamurun Faydaları Nelerdir

Ihlamurgiller familyasına ait olan ve boyları 30 metreye kadar çıkabilen, kendisi ile aynı ismi taşıyan ağaçtan elde edilen ıhlamur bu ağaçta sarı renkte açan ve salkım salkım aşağıya doğru uzayan bir bitkidir. Slav ırkı tarafından kutsal olarak kabul edilen ıhlamur çiçeği yüksek miktarda nektar içerdiği için arıcılığın yaygın olarak yapıldığı yerlerde alınan bal miktarını arttırmak için özel olarak yetiştirilmektedir. Ihlamurun şifalı olan yeri ise açan sarı çiçekleridir.


Ihlamur ağacının aynı ismi taşıyan çiçekleri toplanır ve özel yöntemler ile kurutulur. Kuruyan ıhlamur yine uygun şartlarda saklanır ve ihtiyaç duyulduğu takdirde ıhlamur çayı yapmak için kullanılır. Bunun için kurutulan ıhlamur çiçeklerinin kaynamış su içerisinde 5-10 dk. demlenmeye bırakılması yeterlidir. Ihlamur kışın daha yaygın görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde son derece etkili olup göğsü yumuşatan özel bir etkiye sahiptir. Gribin yanı sıra güçlü bir balgam söktürücü olması nedeni ile öksürüğün de daha kısa sürede vücuttan attığı balgam ile beraber geçmesine yardımcı olmaktadır.

Ihlamurun faydaları olarak sakinleştirici etkisi, bu etkisi sayesinde son derece ağrılı adet dönemi yaşayan kişilerde bu şikayetlerin azalması, vücutta bulunan kan miktarını arttırması, sindirimi desteklemesi ve kolaylaştırması, kan dolaşımının düzenini sağlaması, böbrekleri temizlemesi, böbrek kumunun dökülmesini ve böbrek taşının düşürülmesini sağlaması, kansızlığa iyi gelmesi ve terleme yolu ile zararlı toksinlerin vücuttan atılması yer almaktadır. Ihlamur kışın özellikle de soğuk algınlığı dönemlerinde kaynatılarak çay olarak kullanılırken yine ıhlamurun kaynatılması ile elde edilen su cildi yenilemesi nedeni ile banyo suyu olarak ta kullanılmaktadır. 

0 yorum

Kantaron Otunun Faydalari Nelerdir

Kantaron otu özellikle de ılıman etkiye sahip iklimlerde kolaylıkla yetişen bir bitki türüdür. Sarı kantaron otu ve kırmızı kantaron otu olmak üzere iki farklı türde yetişmektedir. Sarı kantaron otu sinir sistemi üzerinden son derece etkili olurken kırmızı kantaron otu ise sindirim sistemi üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Kantaron otu eski şifa kitaplarında adı sıklıkla geçen bir bitkidir ve sağlık üzerine olumlu etkileri nedeni ile modern tıp gelişene kadar bitkisel ilaçlarda sıklıkla kullanılmıştır. 

Bugünde modern tıp sanayisi ilaç yapımında kantaron bitkisinden sıklıkla yararlanmaktadır.Kantaron bitkisinin daha ziyade kökü kullanılır ancak kantaron bitkisinin özel bir yöntem ile çıkarılan yağı da son derece şifalıdır. Kantaron yağı ile masaj yapıldığı takdirde siyatik ağrılarının büyük ölçüde azaldığı görülmektedir. Yine kantaron yağının faydaları arasında bel ve sırt ağrılarına iyi gelmesi de yer almaktadır. Özellikle de yağmurlu mevsimlerde pek çok kişinin mağdur olmasına neden olan romatizmaya bağlı oluşan ağrılarda da kantaron yağı sürülerek yapılan masajın etkili olduğu bilinen bir gerçektir.

Kantaronun faydaları ise daha ziyade çayının tüketimi ile sağlanır. Kantaron kökünün kaynatılması sonucu elde edilen kantaron çayı bağışıklık sistemini güçlendirdiği için hastalıkların daha hızlı atlatılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle nekahat döneminde bu çayın içilmesi tavsiye edilmektedir. Ateş düşürücü etkisinin yanı sıra mide ağrılarının azalmasını, ishalin kesilmesini, iştahın açılmasını, yaraların iyileşmesini, hazmın kolaylaşmasını, mide asitini emmesi sayesinde ülserin kısa sürede iyileşmesini sağlamaktadır. Yine kantaron otu damar sertliğini önlemekte ve menapoza bağlı olarak ortaya çıkan şikayetlerin giderilmesinde sıklıkla kullanılır. Sakinleştirici etkisi nedeni ile ankasiyete bozukluklarının giderilmesinde kantaron çayı içilmesi tavsiye edilmektedir. 

0 yorum

Güzel Avrat Otunun Faydaları Nelerdir

İlk bakışta kiraza benzeyen meyveleri ile dikkat çeken güzel avrat otu mor çiçekleri olan, mevyesi siyah renkli, kötü bir kokuya sahip ve zehirli olan bir bitkidir. Bu nedenle kullanımında çok dikkatli olunması gerekir. 1,5 metreye kadar uzayabilen bu bitkinin kökleri ve yapraklarından yararlanılır. Evde kullanımı son derece tehlikelidir ve sadece uzman kişiler tarafından hazırlanan karışımların içinde yer almalıdır.
Güzel avrat otuna bağlı olarak gelişen zehirlenmelerde aşırı sinir, boğaz kuruluğu, şiddetli baş ağrısı, sayıklama, aşırı susuzluk hissi ve halüsinasyon görme yer almaktadır. Güzelavrat otunu kullandıktan sonra bu belirtilerinin birinin bile ortaya çıkması halinde hemen en yakın sağlık kurumuna başvruruda bulunulması gerekmektedir. Güzel avrat otu çok tehlikeli bir bitki olmasına rağmen büyük bir şifa kaynağı olması nedeni ile yüzyıllardır insanlar tarafından kullanılmaktadır. Özellikle de ağrı kesici etkisi nedeni ile hemen hemen tüm ağrı kesici ilaçların içinde etken madde olarak güzel avrat otu kullanılmaktadır.

Yine son yıllarda keşfedilen olumlu özellikleri sayesinde Parkinson hastalığı ile mücadelede bu bitkiden yararlanılmakta ve Parkinson şikayetlerini azaltmak için bu otun içerisinde bulunan güçlü etken maddelerden yararlanılmaktadır. Kışın çok sık görülen bademcik iltihaplanmalarında ve kronik faranjit hastalında çok etkilidir. Genelde Astım, kalp, bağırsak, sinir ve sindirim sistemi hastalıkları ile mücadele için üretilen ilaçların bir çoğunda güzel avrat otundan yararlanılmaktadır. Kalbi yavaşlatıcı özelliği bulunduğu için kalp ritmi düzensiz olan ve bradikardi gibi kalbin yavaş attığı hastalıklar ile mücadele eden kişilerin durumu daha da tehlikeli bir hale getireceği için kesinlikle kullanmaması gerekmektedir. 

0 yorum

Nanenin faydaları nelerdir

Özellikle de nemli yerlerde yetişen, son derece hoş bir kokuya sahip olan nane ballıbabagiller ailesine üye bir bitkidir. Türkiye’de sadece 7 türü yetiştirilen nanenin 26 farklı türü bulunmaktadır. Türkiye’de yetiştirilen nanelerin en büyük özelliği ise eterik yağ oranı açısından son derece yüksek kaliteye sahip olmasıdır. Nanenin yaprakları çiçeklenmeden toplanmalıdır. Toplanan nanelerin yaprakları direkt güneş görmeyen gölge bir ortamda dallarından ayrıldıktan sonra kurutulmaya bırakılmalıdır.


Kurutulan nane yaprakları dilenirse ufalanarak yemeklerde tat verici olarak kullanılabileceği gibi yapraklarından elde edilen nane çayı şeklinde de tüketilebilmektedir. Nane çayı hazırlamak için kaynamış sıcak suyun içerisine 4-5 yaprak atılarak demlenmeye bırakılması yeterlidir. Nanenin faydaları arasında en etkili olanı mide bulantısını kesmesidir. Nane yüksek miktarda ihtiva ettiği uçucu yağlar sayesinde mide bulantısını dakikalar içerisinde kesmektedir. Mide bulantısı için nane limon çayı hazırlamak için kaynamış bir bardak suyun içine 4-5 yaprak kuru ya da taze nane ile bir dilim limonun atılması yeterli olacaktır. Bu çayı 5 dakika kadar demledikten sonra süzüp tercihen şekersiz olarak içmeniz halinde mide bulantınız hemen hafifleyecek ve dakikalar içinde geçecektir.

Özellikle de gebelikte mide bulantısı için tercih edilen nane çayı hiç bir yan etkisi bulunmadığı için anne adaylarının mide bulantısından kurtulmak için kullanabileceği en etkili yöntemdir. Yine sindirim sistemine yardımcı olduğu için yemeklerden sonra nane çayının içilmesi tavsiye edilmektedir. Böylelikle hazım sorunları daha oluşmadan engellenmiş olacaktır. Yüksek miktarda vitamin içerdiği için kış aylarında içilmesi halinde soğuk algınlığına karşı koruyucu bir etki gösterecektir. Nanenin faydaları arasında sakinleştirici etkisi, bağırsak gazlarını sökmesi ve sıcak suyun içerisinde kaynatılarak koklanması halinde tıkanan burun deliklerini açması da yer almaktadır. 

1 yorum

Keten Tohumu Ve Keten Tohumu Yagının Faydaları

Keten tohumu 40 cm. kadar uzayabilen, mavi renkli çiçek açan ve otsu bitkidir. İçeriğinde insan sağlığına son derece faydalı olan omega 3, omega 9 ve omega 6 yağı barındırması nedeni ile son yıllarda kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu yağ asitlerinin yanı sıra ayrıca keten içerisinde yoğun miktarda lif, çeşitli miktarlarda vitamin, mineral ve protein kaynağı da bulunmaktadır.

Keten tohumu tüm bu özellikleri ile her insanın sağlıklı bir yaşam sürmek için kullanması gereken bitkisel takviye ürünüdür. Keten tohumu faydaları arasında ilk sırayı kansere karşı olan koruyucu etkisi alır. Düzenli olarak keten tohumu verilen fareler üzerinde yapılan deneyler ile keten tohumunun hem kansere karşı olan koruyucu etkisi hem de kanser oluşumu sonrasında kanserli hücrelerin yok edilmesinde ortaya koyduğu başarı bilimsel olarak kanıtlanmış durumdadır. Bu nedenle hem kansere yakalanmamak adına hem de kanserle mücadele esnasında düzenli keten tohumu kullanımı doktorlar tarafından da tavsiye edilmektedir.

Keten tohumunun yararları arasında buna ek olarak mikropları öldürmesi, bağırsakları çalıştırması,  bağırsakları temizlemesi, kemikleri güçlendirmesi, kolesterolü düşürmesi, unutkanlığı önlemesi, sinir sistemini desteklemesi, romatizmaya iyi gelmesi, bronşit ve akciğer hastalıklarını iyileştirmesi yer almaktadır. Zayıflama konusunda da keten tohumundan yararlanılmaktadır. Keten tohumu yağı ise keten bitkisinin damıtılması ile elde edilir ve ülkemizde aynı zamanda bezir yağı olarak ta bilinmektedir. Keten tohumu yağı özellikle yanık tedavisinde etkili olup sedef gibi çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde yarar sağlamaktadır. Keten tohumunun lapası göğse konulursa aynı zamanda kısa sürede öksürüğü geçirmeye yardımcı olmaktadır. 

0 yorum

Isırgan Otunun Faydaları Nelerdir

Daha çok çıplak tene değdiğinde son derece rahatsız bir kaşıntı hissi vermesi nedeni ile şaka malzemesi olarak kullandığımız ısırgan otu aslında bin bir derde deva sayılabilecek son derece değerli bir bitkidir. Özellikle duvar diplerinde ve yol kenarlarında hiçbir müdahaleye gerek duymaksızın yetişen ısırgan otu üzerinde bulunan tüyler nedeni ile yakıcı bir etkiye sahiptir ve çıplak tene değdirildiğinde şiddetli bir kaşıntı hissi oluşturur. 

Isırgan otu taze toplanarak yemek olarak tüketilebileceği gibi aynı zamanda ısırgan otunun kökü, yaprakları, gövdesi ve tohumu da ayrı ayrı kullanılabilmektedir. Isırgan kökünün kaynatılması sonucu elde edilen su ile saçlarınızı yıkamanız halinde saçınızda kepek ve yağlanma gibi sorunlar var ise bunlar birkaç yıkama sonrasında tamamen geçerken aynı zamanda saçlarınız daha gür ve daha parlak görünmeye başlayacaktır. Mantar zehirlenmesi yaşayan kişilerin yine ısırgan otunu kaynatarak içmeleri önerilmektedir. Isırgan otunun faydaları olarak bunlara kansere karşı koruyucu bir etkiye sahip olması eklenebilir.

Isırgan otunun içerisinde bulunan etken maddeler ısırganı kansere karşı koruyucu bir güç haline getirirken bu otun faydalarından yararlanmak için kansere yakalandıktan sonra değil kansere yakalanmadan önce koruma amaçlı kullanımı önerilmektedir. Isırgan çayının faydaları arasında bunlara ek olarak iştah açması, kanı temizlemesi, antiseptik özelliği ile vücutta bulunan zararlı toksinleri vücuttan dışarı atması, romatizmaya bağlı olarak oluşan ağrıların geçmesini sağlaması ve egzamaya iyi gelmesi yer almaktadır. Romatizma ağrıları için genelde ısırganın ağrı olan bölüme sarılması daha iyi sonuç vermektedir. Isırgan otunun aşırı kullanımı zararlı olduğu için günlük kullanım miktarına dikkat edilmelidir. 

0 yorum

Sinamekinin Faydaları Nelerdir

Sinameki doğanın en güçlü müshil etkisine sahip bitkisidir. Genellikle sıcak iklimlerde yetişen sinameki bitkisi boyu 1 metre kadar uzayabilen ve sarı renkli çiçekler açan bir bitki türüdür. Çalı şeklini andıran yapısının yanı sıra diğer bitkilerden farklı olarak sinameki bitkisinin sadece yaprakları kullanılmaktadır. Sinameki yaprakları toplandıktan sonra gölgede kurutulmakta ve kurutulan yapraklar çay olarak hazırlanarak kullanılmaktadır.

Sinameki çayı içerisinde barındırdığı etken maddeler nedeni ile düzensiz rahim kasılmalarına neden olduğu için gebelik şüphesi yaşayan ve gebe olan kadınlar tarafından asla kullanılmamalıdır. Az miktarda kullanılması bile düşüklere neden olabileceği için bu konuda dikkatli olunması gerekmektedir. Sinameki bitkisini bu kadar ünlü yapan ise her türlü zayıflama çayının içerisinde son derece etkili bir bağırsak çalıştırıcı olması nedeni ile kullanılmasıdır. Kabızlığı gidermesinin yanı sıra aynı zamanda güçlü bir idrar söktürücü olması zayıflamak isteyen kişiler tarafından çok sık kullanılmasını sağlamaktadır.


Ancak sürekli kullanılması bağırsaklarda son derece ciddi hasarlara sebep olduğu için kesinlikle önerilmemektedir. Bağırsakları tahriş edip zarar vermesinin yanı sıra bağırsaklarda bir süre sonra tembelliğe yol açmakta ve sadece sinameki kullanarak tuvalete çıkılmasına bile neden olabilmektedir. Bu nedenle en doğru olanı günde en fazla bir bardak tüketilmesi ve 15 günlük kullanımının ardından en az bir haftalık ara verilmesidir. Ancak bu şekilde bağırsakların zarar görmesinin önüne geçilebilir. Bağırsakları çok hızlı çalıştırdığı için bağırsak kurtlarının dökülmesini hızlandırır. Bağırsakta emilen ilaçları kullanan kişilerin bu nedenle ilaç kullanırken sinameki kullanmaları gerekir. Aksi halde ilaçlar bağırsaklarda tamamen emilmeden dışarı atılacağı için ilacın etkilerinden tam olarak yararlanma imkanı bulunmamaktadır.

0 yorum

Hatmi Çiçeginin Faydaları Nelerdir

Ülkemizde daha ziyade süs bitkisi olarak yetiştirilen hatmi çiçeği aslında büyük bir şifa kaynağıdır. Geniş yaprakları ve renkli çiçekleri ile dikkat çeken hatmi çiçeği son derece uzun bir köke sahiptir ve kökü genelde yemeklere tat vermek için kullanılmaktadır. Hatmi çiçeğinin yaprakları ve taneleri ise içerisinde yoğun miktarda etken madde barındırdığı için ilaç yapımında kullanılmaktadır. Hatmi yaprağının çiçeklerinin kurutulması sonucu elde edilen çayı ise halk arasında şifa bulmak için sıklıkla tüketilmektedir.

Hatmi çiçeğinin faydaları arasında sayılabilecek ilk şey göğüs açıcı özelliğidir. Hatmi çayı faydaları arasında bulunan bu özellik kış aylarında bu çayın sıklıkla tüketilmesine neden olmaktadır. Özellikle de kışın yakalanılan inatçı öksürüğün tedavisi için hatmi çayı kullanılmalıdır. Son derece etkili bir balgam sökücü olan hatmi çayı bu özelliği ile balgamı kısa sürede temizlemekte ve öksürüğün hemen geçmesine yardımcı olmaktadır. Bitkisel tedavinin reçete ile gerçekleştiği Almanya’da doktorlar bronşit tedavisinde hastalarına en çok hatmi çayını önermektedir. Hatmi çayının bronşit ve nezle gibi solunum yolu hastalıklarında olan etkisi bilimsel olarakta kanıtlanmış durumdadır. 

Hatmi çayının yararları arasında bunlara ek olarak ağızda gargara yapılması halinde diş eti hastalıklarını geçirmesi, ağız yaralarını iyileştirmesi ve boğaz ağrılarına iyi gelmesi yer almaktadır. Hatmi çiçeği yararları olarak idrar yolu hastalıklarına iyi gelmesi, çok güçlü bir idrar söktürücü olması nedeni ile vücuttaki fazla ödemi atması ve cilt üzerinde oluşan yaraları iyileştirmesi de sayılabilir. Hatmi çayı yapmak için kurutulan yaprakların sıcak su içerisinde kaynatılmadan sadece demlenmeye bırakması yeterlidir. Hatmi tohumunun dövülmesi sonucu elde edilen toz ise böcek, arı ve sivrisinek sokmalarına karşı son derece etkilidir.
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI